Ülkenin sorunlarına her gün bir yenisi eklenerek toplumun büyük bir kesimi için hayat giderek daha da zorlaşıyor. Bu bakımdan ülkeyi yönetenlerin asli görevleri giderek ağırlaşan sorunlardan ülkeyi kurtarmak iken sanki bunu başaracaklarına olan inançlarını yitirdikleri için olsa gerek yönetenler, yönetilenler arasında ilişkiler düzelecek diye beklerken, giderek sertleşiyor. Vatandaş deprem ile ilgili birtakım istek ve eleştirisini dile getirmesi karşısında ciddi bir fırça yiyor. Çünkü kendileri ne kadar kavgaya yönelik konuşsalar, muhataplarını azarlasalar, bunun da ötesinde suçlasalar da kendilerine yönelik bir talibin dile getirilmesine bile tahammülleri yok. Bu ise ister istemez ülkemizde hayat şartları giderek ağırlaştırıyor. İnsanların rahatça düşünme ve nefes alma imkânını giderek azaltıyor.

Kendi üslupları her gün biraz daha sertleşirken sertleşmenin ötesinde hakaretlerin dozu biraz daha artarken, vatandaşın isteğini dile getirmesi de azarlanmasına sebep oluyor. Hâlbuki bir ülkede huzurun sağlanması öncelikli olarak siyasi kadrolar arasında kavga ve çatışmanın son bulmasını gerektiriyor. Zaten ekonomik olarak iyice bunalmış olan insanımızın sürekli olarak kendini kavga ortamında görmesi ister istemez insanların psikolojilerini de bozuyor. Hemen belirteyim ki, bu durum giderek toplumda huzursuzluğun daha da yaygınlaşmasına zemin hazırlayacaktır. Çünkü yaşanan ekonomik sıkıntılardan bunalmış olan insanlar, deprem felaketi ile birlikte dayanılması güç acılarla karşı karşıya kalmıştır. Bunun ötesinde düzenleri tamamen bozulmuş, gece hiçbir ihtiyaçları yok olarak yatan milyonlarca insan, sabah hiçbir şeyleri olmadan hayata gözlerini açabilmişlerdir. Bu arada binlerce insanımız da gözlerini hiç açamamıştır. Bu durum sadece bu kadarla sınırlı değildir. Toplumda tam bir kaos oluşmuştur. Binlerce insan ya anası, babasını ya da çocuğunu, kısacası bir aile üyesini kaybetmiş olmanın huzursuzluğunu ve stresini yaşamaktadır. Bu arada normal şartlar altında yapılması gereken seçimler sebebiyle özellikle siyasetçiler, hayatı ve toplumu sürekli olarak adeta söz bombardımanına tutmaktadır.

Tüm bunları hatırladıktan sonra insan ister istemez bu kadar acıya ve sıkıntıya tahammül etmenin güçlüğüne nasıl dayanacak diye sormadan edemiyor. Hâlbuki acıların paylaşılarak azaltılması mümkün iken toplumu germekle toplumun sıkıntılarını unutacağı ya da gizlenebileceği sanılıyorsa sıkıntılar daha da büyüyecek demektir.

Özellikle son yıllarda yaşamaya mahkûm edildiğimiz ekonomik sıkıntılar toplumun büyük bir kesimi için dengeleri altüst etmiş, insanlar çocuklarının isteklerini karşılayamaz hale gelmiş iken el ele verip acıları hafifletmek varken niçin ısrarlı bir şekilde gerginlik artırılır insan anlamakta güçlük çekiyor. Bu noktada toplumu rahatlatmak için de olsa bilinçli olarak ortam gerginleştirilerek soruna çözüm bulmanın mümkün olmadığını, ülkeyi yönetenlerin 20 yıldır birikmiş sorunların altında tek başlarına çıkamayacaklarını görüp, iktidar ve muhalefeti ile el ele vermek, kısacası millet olarak kucaklaşmak gerekiyor. Kaldı ki, insanımız; son depremin ardından sergilediği tavır ile kucaklaşmaya hazır olduğunu da ortaya koymuş bulunuyor.