Tenin maddi gıdalara ihtiyacı olduğu gibi, ruhun da gıdaya ihtiyacı vardır.
Ruhun gıdası, ruhu yaratandan gelir, o da Kur’an’dır.
Nefsin gıdası ise şeytanın vesvesesidir.
Ruhun, nefis karşısında zayıf kalmaması için, tenin gıdasından daha fazla ruhun gıdasını vermek gerekir.
Tenimiz için günde üç öğün yemek yerken, ruhun gıdası olan namaz, günde beş vakittir.
Rabbimiz, ten ve canımızın fıtratını iyilik, güzellik, hayır yapmak, yardım… gibi şeylerden doğan her insanın hoşlanacağı şekilde yaratmıştır.
Adam öldürenin haberinden kimse hoşlanmazken, fakir hastanın tedavisini üstlenen adamın haberinden herkes hoşlanır.
Dikenlerin resminden değil, güllerin resminden hoşlanır.
Zehirden değil, panzehirden hoşlanır.
Haram lokmadan değil helallerden hoşlanır.
Nevvas bin Sem’an, “Rasülüllah sallalahü aleyhi ve selleme sordum, iyilik ve günah nedir?” dedim.
O, “İyilik, güzel ahlaktır. Günah, gönlünü rahatsız eden ve insanların o halini bilmesinden hoşlanmadığın şeydir.” (Müslim, Sahih, K. Bab 5 Birr ve sıle ve edeb)
Vabisa bin Ma’med, Allah Rasülü’nün huzuruna soru sormak için vardığında, Allah’ın Rasülü:
“Vabisa, yaklaş. Kalbine danış, nefsine danış, kalbine danış. İyilik, gönlün tatmin olduğudur, nefsin tatmin olduğudur, gönlün tatmin olduğudur.
Günah, nefsine rahatsızlık verendir, kalbinde tereddüt bırakandır.
Üç defa “Fetva veren insanlar ne derlerse desinler sen, bir de kalbine danış” buyurmuş. (Ahmet, Müsned, Vabisa bin Ma’bed rivayeti, Ebu Ya’la, Müsned, Vabisa bin Ma’bed rivayeti, Darami, Sünen, K. Büyu’, bab 2)
Nefsi emmare, şeytana kulak veren, şeytanın içimizdeki ajanı olan şeydir ama,
Kur’an-ı Kerim’de, nefs kelimesi ruh manasına da kullanılmıştır.
Burada bahsettiğimiz nefs, şeytanın içimizdeki ajanı olan nefistir.
“Nefsi emmare”mizin devamlı kötülükler emredeceğini Rabbimiz haber verir:
“(Bu soruşturmada) ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, daima kötülüğü emredicidir. Ancak Rabbimin esirgediği müstesna. Şüphesiz Rabbim Ğafur'dur, Rahîm'dir.” (Yusuf Sûresi, ayet 12/53)
Sevgili Peygamberimiz de bize:
“Senin en azılı düşmanın, (senin içindedir) iki yanının arasındadır” buyurur. (Beyhaki, Zühd’ül Kebir, Hadis no: 355, Haraiti (v. 327) İ’tilalü’l-Kulüb 32)
Bu sözün sahibinin, Hasan-ı Basri olduğunu Taberi, (h. 224-310) Tehzibü’l-asar 919’da nakleder.
Nefis, sözün şehvetine kapılmayı sağlar.
Severken, “Kutbü’l aktabmış”
“Allah’ın sevgili kuluymuş”
“Hızır’la görüşürmüş” dedirtir.
Aynı adam, nefsin görüş sınırından kaybolduğunda,
“Onu, masonlar kucaklarına almışlar.”
“Mason locasında kayıtlıymış”
“Anası filan ırktan babası filan ırktanmış…” dedirtir.
Bu yalanları, iftiraları savurmayı, cihat kabul ettirir.
Nefis, servetin şehvetine kaptırırsa kendisine, bütün haramların nasıl helal yapılacağının hilelerini öğretir.
Nefis, şöhretin şehvetine kapıldığında, her yolun mubahlığını savunur.
Nefis, politikanın şehvetine kapıldığında, Batı’nın üretip dünyaya ihraç ettiği, “Hedefe varmak için her şey mubahtır” kuralına sarılır.
Biz, kâfir veya günahkâr sayımı yapma memuru değil, Müslüman’ı çoğaltma, eğitme ve sahip çıkma memuruyuz.
Rabbimiz:
“Nefse ve onu düzenleyene,
“Ona facirliğini (suç işlemeyi) ve takvasını (korunmayı) ilham edene (yemin olsun ki)!
Nefsini temizleyen, mutlaka kurtuldu.
Nefsini batıran zarar etti” buyurur. (Şems Sûresi, ayet 91/7-10)
Nefsin tezkiyesi/temizlenmesi için tenimizi, canımızı, nefsimizi yaratan Allah celle celalühün kelamı,
O’nun elçisi Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemin söz, davranış ve onayladıkları,
İslam ümmetinin icmaına/oy birliğine göre bir hayat yaşamamız gerekir.
Rabbimiz, bu hayatı hepimize nasip etsin. Amin.