Gazetemizin internet sitesinde birkaç gün önce OECD’nin Türkiye’deki rüşvet olayları ile ilgili raporu yayınlandı!

Büyük bir ihtimalle raporu okumuşsunuzdur!
Gözünüzden kaçmış ya da okumamış iseniz haberin özetini size biz verelim:
OECD raporunda deniliyor ki:
Türkiye rüşvetle savaşmıyor!
Doğru söze ne denilebilir?

Evet, Türkiye’de rüşvetle savaşılmıyor!
Hatta Türkiye’de rüşvetle yaşanıyor denilebilir!
Rüşvet Türkiye’de yaşamın ayrılmaz bir parçası halinde!
Bu konuda medyada yer alan haberler rüşvetsiz adım atmanın adeta imkânsızlaştığını gözler önüne seriyor.

Rüşvet elbette tarihin her döneminde var olmuş bir olay!
Günümüzde ise yeni boyutlar kazandığı bir gerçek!
Kulağımıza öyle haberler geliyor ki duyduğumuz anda hayrete düşüyor ve tabir caizse apışıp kalıyoruz.
Mesela bir işi yapmak için iş sahibinden rüşvet talebinde bulunan kamu görevlisi kendisine ödeme yapılınca rüşveti verene şu soruyu soruyor:

Helal ettin mi abi?
Rüşveti veren de, “Helal olsun koçum” diyor!
Böyle bir olayı duyduğunuz zaman hayretlere düşmez de ne yaparsınız?
Biz de hem hayretlere düştük hem de ne diyeceğimizi ne yapacağımızı bilemez hale geldik!
Yani apışıp kaldık.

Ahlaki yapımızda müthiş bir erozyon yaşandığı açık!
“Minareyi çalan kılıfını uydurur” misali insanlar demek ki hem rüşvet istemekten kendilerini alamıyorlar hem de bunu helal ettirme gayretkeşliğine soyunuyorlar.

Şimdi bu hale “nasıl geldiğimiz ya da nasıl getirildiğimizi” sorgulamanın tam zamanı değil mi?
Dindar bir nesil yetiştireceğiz denilirken nasıl bir nesil yetiştirildiği ortada!
Birçok değer yargımız tepetaklak olmuş vaziyette!

Başlarını örterken bile tesettürü yok ettiklerinin farkında olmayan bir nesil ile baş başayız!
Kuşkusuz rüşvetle yaşam tüm değerlerimizi yok ediyor!