Cenabı Hakka sonsuz şükürler olsun ki bir yazımızla daha sizlere erişme fırsatı bulduk. Yaşadığımız bu fani hayatın bir imtihan yurdu olduğunu ve bu imtihan yurduna yalnızca Rabbimize kulluk etmek üzere gönderildiği­mizin bilincindeyiz, elhamdülillah. Allah’ın hak din dediği İslam’ı anlayıp, yaşayabilmek için Peygamber Efendimizin (SAV) rehberliğine her zamankinden çok ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Bu yazımızda mahremiyet ölçümüz nedir sorusunun cevabını arayacağız.

Mahremiyet korunmaktır, Allah’ın verdiği emaneti korumaktır, bize ait olmayana el uzatmamaktır. Bizi koruyacak olan Allah’tır, O bize şah damarımızdan daha yakın olan sahibimiz, Rabbimizdir. Ölçüyü ve sınırları O koydu, veren O, alan O, yaşatan ve öldüren O (CC). Bizde bize emredilen, söylenene uyarsak o derece korunuruz, o derece emin oluruz, bilinen ve bilinmeyenlerden, görünen ve görünmeyen kötülüklerden. Allah’ım bizi ve neslimizi korusun! AMİN.

Teknoloji adeta hayatımızın her alanını kuşatmış durumda. Faydalarının yanında zararlarını da acı bir şekilde hissediyoruz. Özellikle akıllı telefonlarımız en küçüğümüzden, büyüğümüze varıncaya kadar herkesin elinde. Zamanımızın çoğunu ayırdığımız bir eylem haline geldi. İsimlerini vermeden sosyal medya platformlarında yer alan etkinliklerle,  mahremi­yet kurallarının yerle bir edildiği zamanları müşahede ediyoruz. Adeta insanı her kılığa sokan, sanal olarak hayal edemeyeceğiz birçok görüntünün paylaşıldığı ortamının içerisindeyiz. Aile hayatlarının en mahrem anları, yatak odası kö­şelerinden tutun mutfak resimlerine kadar sosyal medya ile milyonlarca insana servis edilerek, Allah’ın emrettiği mahremiyet ortadan kalkıyor.

Dinimizin bize ölçü olarak getirdiği haram ve helal davranışlar her alanda uyulması gereken kurallardır. İş yerimde uyayım fakat sokakta değil, minibüste uyayım ama plajda değil anlayışı son derece yanlış, ikiyüzlü bir tutum olur. Allah’ın Nur Suresinde örtünün diyerek koyduğu sınırları, sosyal medyada terk edecek değiliz, bunun aksini yapmak şeytanın oyuncağı haline getirir bizleri. Ben tesettürümle fotoğrafları paylaşıyorum demekte sahibini kurtarmaz. Çünkü tesettürün en büyük hikmeti namah­rem bakışlardan korunmaktır.

Hucurat Suresinde Rabbimiz “4- Odaların dışından sana seslenenlerin çoğu kuşkusuz düşünemiyorlar. 5- Sen yanlarına çıkıncaya kadar sabredip bekleselerdi elbette kendileri için daha iyi olacaktı. Yine de Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir” buyuruyor. Bu ayetlerin tefsirine bakalım.

Beni Temim isimli bedevi kabilesi Hz. Peygamber’i görmek, tanımak ve buna göre bir ilişki kararı almak üzere Medine’ye gelmişti. Peygamber efendimiz her öğleden sonra yaptıkları gibi bir süre dinlenmek, uyumak (kaylule yapmak) üzere odalarına çekilmişlerdi. Kabile mensupları, kendilerine bu durum bildirildiği halde Resulullah’ın evinin önünde, kaba bir şekilde “Muhammed, Muhammed!” diye bağırmaya başladılar. Bu davranışları hem edebe aykırı idi hem de onu rahatsız etmişti. Ama eğitim ve idrak seviyeleri henüz yaptıklarının kabalığını, yersizliğini anlayacak ölçüde değildi (Kurtubî, XVI, 294 vd.). Böyle yapanların medeni inceliklerden uzak bedeviler olduğu düşünüldüğünde davranış tabii de görülebilirdi. Buna rağmen Allah Teâlâ’nın vahiy göndererek uyarıda bulunması iki önemli ve evrensel değer ve kurala dikkat çekmektedir: 1. Medeni inceliklerin, insani erdemlerin bütün topluluğa yayılması; köylünün, bedevinin, şehirlerden uzak yaşayanların da uygarlıktan nasiplendirilmesi, bütün ümmetin medenileşmesi gereklidir. 2. Hz. Peygamber’in Allah katındaki yeri ve değeri çok yüksek olup onun karşısında herkes bu idrak içinde olmak zorundadır.

İslam’ın yüksek edeplerinden biri de aile fert­lerinden kim olursa olsun, odasına izin isteye­rek girmektir. Sahibelerden biri, “Ben annemin odasına girerken de mi izin isteyeceğim?” diye sordu. Resulullah (SAV) “Evet” dedi. Aynı adam, “Benden başka anneme hizmet edecek kimse yoktur. Odasına her girişte izin mi isteyeceğim?” dedi. Resulullah (SAV), “Sen anneni çıplak gör­mek ister misin?” buyurdu. Adam, “Hayır, anne­mi çıplak görmek istemem” deyince, “O zaman her girdiğinde izin iste” buyurdu.

Tamda bu açıdan bakacak olursak bu anlayışı sosyal medyanın yıktığını görüyoruz.

Evlerimize korunmamız için kilitli sağlam kapılar yaptırdığımız gibi içerisinin görünmemesi için de pencerelere perdeler takarız. Hal böyle iken sosyal medyadan ev ortamlarımızı ve şahsi fotoğraflarımızın paylaşılması beklentimiz ne olursa olsun, hangi modaya, hangi akıma uyarsak uyalım doğru olmaz. Eskiden o kadar ince düşünürdü ki insanımız iç çamaşırlarını dahi balkonlarda görünmesin diye kurutmazlardı. Mahremiyet korunağımız ve kalemiz olan evlerimize televizyon ve internetle neleri almıyoruz ki.

Gelelim mahremiyetin ne demek olduğuna; Mahremiyet, Arapça “haram” kelimesinden gelir ve “haram olma hali” demektir. Yasaklılık haline ise “mahremiyet” denir. Bir an­lamda dokunulmazlık da diyebiliriz. Mahremiyet kelimesi insan vücudu için, özellik­le cinsel arzulara konu olması açısından kulla­nıldığında, cinsel dokunulmazlık anlamına gelir. Bu durumda mahremiyet, insan vücudundan bakılması, dokunulması ve hakkında konuşul­ması haram olan bölgeleriyle ilgili dokunul­mazlık halidir. Mahremiyet insanın yaratılışına dayanır. Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın avret yerleri cennet el­biseleri ile örtülüydü. Yasak meyveden yedik­lerinde avret yerleri açılmış ve bu durumdan utanmışlardı. Allah onları, onların soyundan gelenleri uyarmıştı. Şeytanın ilk hilesi olan avret yerlerini soyup, açığa çıkarması arzusunun hiç sona ermeyeceğini bize bildirerek, buna kar­şı çok dikkatli olmamız gerektiğini Yüce Mev­la’mız tekrar tekrar ifade buyurmuştur.

Mahremiyetin muhafazası, insandaki ar ve hayâ duygusunun korunmasının bir tecellisidir. Mah­rem güzeldir, özeldir, saygıya şayandır.

Ebu Zer’den: Allah Resulü (SAV) buyurdu ki: Kim, izinsiz birinin evindeki perdeyi aralar (ya­hut kapalı bir yeri açar) bakarsa, haddi aşmış, yanlış yapmış olur. Bu davranış caiz değildir. Hatta bu esnada ev sahibi, (evin mahremiye­tini tecessüs eden) bu adamın gözünü çıkarsa, diyet ödemesi gerekmez. Ancak, bir adam, açık kapıdan (veya pencereden) içeri bakar da ev­dekilerin mahrem yerlerini görürse, bu yüzden günaha girmez. Hata ve günah, kapısını (veya penceresini) açık bırakan, mahremiyete dikkat etmeyen ev sahibine aittir.”

Uzun olacağı için yazımızı böleceğim, devamını bir sonraki günde yayımlamış olacağız inşallah. Bayrama erişmek ve bayramı bayram gibi idrak etme duasıyla hayırlı bayramlar, Allah’a emanet olunuz.