Medyanın görevi toplumu haberlerden haberdar etmektir. Bunu yaparken de haberlerdin doğruluğuna dikkat etmesi, tek yanlı hep olumsuz, ya da hep olumlu haber vermemesi gerekir. Ne var ki, ülkemizde durum hiç de böyle değil. İktidar yanlısı medyaya baktığınızda ülkenin ciddi hiçbir sorunu yok. Her şey yolunda gidiyor. Buna karşılık iktidara sempati duyanlarda çizilen bu pembe tabloya inanarak ülkenin gerçek durumunu soruşturmayı bir kenara bıraktı. Ancak, gelinen noktada artık geçmişte uzun süre iktidara destek olmuş kesimlerde de ne oluyor, nereye gidiyoruz, bunca çizilen pembe tabloya karşılık benim geçim şartlarım giderek bozluyor denmeye başlandı.

AK Parti tabanındaki bu çözülme toplumu aldatmanın geçmişte olduğu kadar kolay olmamaya başladığını gösteriyor. Çünkü bir yandan bir taraf 15-20 bin lira emekli aylığı alırken toplumun önemli bir kesimi asgari ücretin altındaki bir gelire mahkûm edilmiş durumda. Bu ise insanların yaşamını giderek zorlaştırıyor. Hatta aldıkları 15-20 lira emekli maaşı ile de yetinmeyip bu gelirleri aynı oranlarda, hatta daha fazlasıyla ikinci bir ücret ile takviye edilenlerin olduğunu insanımızın görüyor olması, ister istemez mukayeseye yol açıyor. Sözün özü toplumun büyük bir kesimi ağır yük altında ezilirken bir yanda kompradorlar oluşturulmaya başlandı. Uygulanan ekonomik politikalar zenginleri daha zengin yaparken, yani yeni milyonerler üretirken öbür yandan fakirler daha fakir hale geliyor. Kısacası millet çoğunluğu ağır yük altında eziliyor. Denebilir ki, iktidar böyle bir durumu bilerek oluşturmuyor. Bu yaklaşım doğru olabilir. Yani iktidar toplumun bir kesimini yokluğa özellikle mahkûm etmiyor ama uyguladıkları politikalar bu sonucu doğruyor. Bu bakımdan niyetlerinin ne olduğu artık önemli değil. İnsanımız neticeye bakıyor. Bir taraf kendisi ile yetinmeyip eşine ve çocuğuna son model pahalı arabalar alabiliyor da geniş bir kesim toplu taşıma araçlarından bile yararlanmakta zorlanıyorsa artık iyi niyet olmanın da bir anlamı kalmaz.



Çünkü iktidar uyguladığı yanlış politikalarla çıkmaza giren ekonomik durumdan kurtulabilmenin yükünü sürekli halkın sırtına yüklüyor. Elbette ülkenin bir sıkıntısı var ise bu sıkıntıdan kurtulmak için toplum olarak üzerimize düşeni yapmak durumundayız. Ancak, bir avuç mutlu azınlık bu sıkıntıyı hiç hissetmezken sürekli olarak dar ve sabit gelirlilerden fedakârlık isteniyorsa ortada bir yanlışlığın, bir tersliğin olduğunu söylemek durumundayız. Bunu biz söylerken iktidar sahipleri de artık çizilen pembe tablolarla toplumun rahat bir hayat yaşadığına inandırılmasının mümkün olmadığını görmelidirler.

Toplumsal rahatsızlık sadece gelir dağılımındaki adaletsizlikten ibaret değil. Adalete olan güvenin giderek zayıflaması toplumu tedirgin eden ayrı bir konu. Eğitim ise yazboz tahtasına döndürüldü. Her gelen bakan kendine göre bir uygulamayı hayata geçiriyor. Bir alanda yanlış uygulama var ise bunların düzeltilmesi ilgililerin görevidir. Ancak, ayak üstü kararlar alınıp uygulamaya geçilmesi yanlışın düzeltilmesi değil, eski yanlışların daha da derinleşmesine ve yeni yanlışların hayata geçirilmesine vesile oluyor.



Dış politikada ülkenin içine yuvarlandığı çıkmaz artık gözden kaçmıyor. AK Parti iktidarı komşularımızla sıfır sorun iddiası ile yola çıkmış iken aramızın düzgün olduğu bir ülke ve hatta komşumuz kalmadı. Arada bir birilerine rest çekiyor, meydan okunuyorsa da olumsuzluklar bu meydan okumalarla düzelmiyor. Bunun da içeriye derin yansımaları oluyor. Tüm bunlar iktidarın uyguladığı politikaların ülkeye yarar değil zarar verdiğini gösteriyor.