Merhabalar kıymetli dostlar!

Bu sohbetimizde dünya görüşü açısından 4 sınıf insandan bahsedeceğiz

Efendiler, Gafiller, Yardakçılar ve Zeliller

 Birileri farkında olsun veya olmasın dünya bir imtihan yeridir. Mahlûkatı yaratan Yüce Allah, insan ve cinni imtihana tabii tutmuştur. Ancak insanı eşref-i mahlûk yani yaratılanların en şereflisi olarak yaratmıştır. ‘Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık.’ (İsra/70) buyuruyor. Öyle ki kendi şanı olan ‘şeref’ sıfatını kullarına da layık görüyor. Zira ‘…O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir.’ (Mü’minun/116)

Dedik ya dünya imtihan yeridir. Yani insanoğluna böylesine mükemmel bir mevkiyi layık gören Yüce Allah, lütfettiği bu şerefi bi zatihi kullarının kendileri hak etsin istiyor. Yoksa melekler gibi günah işlemeyen kullar olarak yaratırdı. Veya diğer yaratıklarla bir tutardı. Hiç eşref-i mahlûk olarak yarattığı kullarını diğerleriyle aynı özelliklere sahip kılar mı Yüce Allah? Elbette ki onlara diğerlerine vermediği bir takım vasıflar verecekti.

İşte bu vasıflar; hakkı-bâtıldan, adaleti-zulümden, faydalıyı-zararlıdan ve mükemmeli-noksanlıktan ayıracak vasıflardır. Bu vasıfların hak, adalet, faydalı ve mükemmel olanı ‘maruf (iyilikler)’; bâtıl, zulüm, zararlı ve noksanlık da ‘münker (kötülükler)’ olarak sınıflandırılır. İnsan bu ayrımı net olarak kavrama, tatbik etme ve de iyilikleri emredip, kötülükleri ise yasaklamadan sorumludur. Eşref-i mahlûk rütbesine ermek bu şartlara bağlıdır.

Yaratılan ilk insan, Eşref-i mahlûk rütbesinde yaratıldı ki insanlara örnek olsun. Eşref-i mahlûk da olsa insan yine de mükemmel değildir. Kendiliğinden iyileri ve kötüleri bilecek kabiliyeti yoktur. Ancak bildirilirse bilir. Yüce Allah, bilsinler de bir mazeret üretmesinler diye ilk peygamberle birlikte kitap da gönderdi. Sonraki zamanlarda yine peygamberler ve yine kitaplar gönderdi. Kitaplarında iyilikleri de kötülükleri de bildirdi. İnsanlık tarihinde Yüce Allah’ın emirlerine itaat eden de oldu, etmeyen de.

Nihayet yeryüzüne mahlûkatın en mükemmelini en şereflisini ‘…Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.’ (Enbiya/107) diye ilan ettiği sevgili habibini, yani kâinatın efendisini gönderdi. Hz. Muhammet sallalahu aleyhi vesellem. ‘Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.’ (Hicr/9) diye de son kitabını gönderdi ki kulları uysun da eşref-i mahlûk unvanını kazansın. ‘Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır…’ (Enbiya/10) buyuruyor Yüce Allah.

Bin dört yüz küsur yıl geride kaldı. Bugün itibariyle ben Kur’an’ı duymadım, Hz. Muhammed’i tanımadım mazereti olmasa gerektir. Bu adeta “Ben Güneş’i hiç görmedim.” anlamına gelir. Kaldı ki Güneş, ancak dünyayı aydınlatır. Kur’an Azimüşşan ve de Hz. Muhammet Mustafa sallalahu aleyhi vesellem, âlemleri aydınlatır. 

Dünyanın neresinde olursa olsun insan, fıtratı gereği az veya çok bir dinin kurallarına göre hayatını tanzim etmektedir. Ancak, kendisini dünyanın efendisi kabul eden bir takım mahlûkatın aşağıları, insanlığın önüne öylesine bir perde çekmişler ki hem kendileri hem de tebaaları gafletten kurtulamıyorlar. Kör ebeler gibi de emellerine ulaşmak için önlerine geleni devirip tarumar ediyorlar.

Hele Kur’an’ın kitap ehli diye sınıflandırdığı kimseler (Yahudiler ve Hıristiyanlar) yok mu? Onlar, her daim dünyayı da insanlığı da kana bulayıp duruyorlar. Onlara; ‘Allah katından bir aşağılık ve yapmakta oldukları hilekârlık sebebiyle çetin bir azap erişecektir.’ (En’am/124) Kendilerini efendi sansalar da Allah katında izzet ve şerefleri yoktur, ötelerde zelilden zelil olacaklar. Onlara kapılıp gaflet deryasında yüzenler ise malum sonuçtan kurtulamayacaklar.

Esas sorun ise yardakçılarda. Ne yazık ki efendi bozuntusu zalimlerin zulmünden korkanlar var ya işte onların halleri ne fenadır. Bu hallerinden dolayı dünyada bir süre canları ve malları zarar görmez belki ama ebedi hayatta ne yazık ki yardaklık ettiklerinin akıbetinden kurtulamayacaklar. Güya mazlumların haklarını korumak adına onlarla dostluk kurarlar. Ama dayanakları Kur’an değil ki. Bilakis Kur’an, şiddetle uyarıyor ve tehdit ediyor, belki uyansınlar diye.

‘Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez. İşte kalplerinde bir hastalık (münafıklık hastalığı) bulunanların, “Ne yapalım, başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz.” diyerek onların arasına koşup durduklarını görürsün. Ama Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar.’ (Maide/51,52)

Dünyada öyleleri de vardır ki onlar, şan ve şerefin sahibine hakkıyla teslim olmuşlardır. Onlar, mahlûkatın şereflileridir. Kâinatın efendisine tabii olmuşlar ve üzerlerinde efendilik esamesini taşımaktadırlar. Onlar, ötelerde de mahlûkatın şereflileri arasında olacaklar. Körlerin kör inatları yüzünden bir de yardakçıların ihanetinden dolayı dünya da görünürde zelilmiş gibi olsalar da onlar, bu dünyada da efendidirler. Onlar her daim iyilikleri emredip, kötülükleri men ediyorlar.

Bir de uyarılara gereği gibi dikkat etmeyen inananlar vardır. Onlar ise dünya da yardakçıların peşinden giderler. Ne yazık ki onlar da ukbada hesapları zor olacaklardandır. Hem dünyada hem ukbada zelil olacaklardır. Dua ederiz ki inşaallah Şanı Yüce Allah’ın uyarı ve emirlerini dikkate alır, yardakçılardan yakalarını kurtarır da ebedi zelillikten kurtulurlar.

‘Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resulüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir. Kim Allah’ı, O‘nun peygamberini ve inananları dost edinirse, bilsin ki şüphesiz Allah taraftarları galiplerin ta kendileridir.’ (Maide/55.56)