Depremlerde binaların yıkılmasına yol açan ihmal ve kazanç hırsı ile hareket edenlerin tümünün bulunup hesap vermeleri sağlanabilecek mi? Elbette gönül bunun sağlanmasını istiyor. Ancak, gönlün istediğinin yerine gelebilmesi için yapılması gerekenlerin ihmal edilmiş olduğu da net bir şekilde görüldü, görülüyor. O da var olan deprem yönetmelikleri, imar planlarına binaların uygun yapılmasını sağlamaktı. Ancak, 44 bin kişi hayatını kaybettikten sonra yüzlerce kez nelerin yapılması gerektiğini, nelerin yapılıp nelerin yapılmadığını ya da niçin yapılamadığını söylemenin bir anlamı kalmıyor. Çünkü tüm yasa, yönetmelik ve planlar binaların depreme dayanıklı yapılmasını sağlamaya yönelik. Bu bakımdan depremin ardından yıkıntılar arasında suçlu aramak yaşanan acıları yok etmiyor. Bu arada bir konut yapım projesinin uygulanmasından, inşaatı biten konuta iskân ruhsatının verilmesine kadar devreye yüzlerce sorumlu giriyor. Bu kurumların adı bakanlık ya da belediye olması çok önemli değil. Önemli olan her kurum yasaların ve yönetmeliklerin kendilerine verdiği görevlerin takipçisi olsunlar. Ancak, bunu sağlayabilmiş değiliz. Gelinen noktada toplumun büyük kesimi nelerin yapılması gerektiğini ama depremden sonra yapılmadığının ortaya çıktığını gördük. Bu konuda işin uzmanı olmamakla birlikte görünen o ki, sorun depremden önceki yapılmakta olan binalar ile daha önceden yapılmış binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi hususunda nelerin yapılacağını öğrendik. Çünkü tüm ilgililer bu konuyu enine boyuna gündeme getirdiler, toplumun ve yöneticilerin dikkatini çektiler.
Hemen belirteyim ki yaşadığımız her depremin ardından bu hususlar yüzlerce, binlerce kez dile getiriliyor. Bir bakıma depremin oluşturduğu heyecan ile tekrar tekrar ifade ediliyor ama konu bir süre sonra unutulmaya terk ediliyor. Sanıyorum binaların çürük yapılmasındaki esas sorumlu toplumun unutkanlığını kullanarak kendi görevlerini yapmamış olmalarını gizlemeyi marifet sayanlar olsa gerek.
Son deprem vesilesiyle gündeme gelen tekliflerden birisi siyasilerin imar affı çıkartmalarının önüne geçmek için bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu yönündeki tedbirler idi. Ne var ki, bu teklif fazlaca ilgi görmedi. Bırakın ilgi görmeyi hiç dikkate alınmadı. Depremzedelerin bankalara olan borçlarının ertelenmesi kadar bu konuya ilgili gösterilmedi. Öyle anlaşılıyor ki günübirlik yaşayan bir toplum haline gelmişiz. Hâlbuki deprem olayı binlerce yıldan beri yaşanıyor. Bu bakımdan yapılması gerekenler de biliniyor. Ancak, toplumun unutkanlığı yöneticilerin işine yarıyor, onları sanki suçlu olmaktan kurtarıyor. Böyle bir anlayış yaşadığımız ve 44 bin kardeşimizin hayatını kaybettiği depremden de gerekli ders alınmadan gelecekte benzer depremleri bekleyeceğiz. Ancak, unutkanlığımız geçmişte yaşananları yok hükmüne çevirdiği için bu depremi gören ve yaşayanlar yerlerini yeni nesillerle değiştirdiklerinde toplumun unutkanlığı daha da yoğunlaşacak, işler kendi seyrine bırakılacaktır. Tüm bunları sıradan bir yaklaşım olarak tekrarlıyor değilim. Biliyorum ki açılan yaralar toplumun bir kesiminde hiç kapanmayacak.
Bu noktada elbette nasıl ki, sadece müteahhitleri suçlamak ne kadar yeterli değilse, toplumun unutkanlığına sığınarak gerçek sorumluların kendilerini gizlemekte zorlanmamaları da depremin tahribatını engellemeyecek, yapılması gerekenler yapılmadığı için tahribat ve yaşanan acılar artarak devam edecektir. Bu bakımdan artık nelerin yapılmasının gerektiğini konuşmaktan vazgeçerek yapılması gerekenlerin yapılmasını zorunluluk haline getirecek düzenlemelere hemen başlanması şart görünüyor.