Hz. Musa’nın (as) peygamberlik öncesi ve sonrası uzunca bir müddet Mısır’da yaşadığı olayları değerlendirdik. Firavun ve ordularının Kızıldeniz’de boğulması ile kurtuluşa eren Yahudiler, kuzeye doğru göç ederek Filistin’e yerleştiler. İlgili ayetleri okuyacak olursak, Hz. Musa’nın (as) mücadelesi firavunla bitse de kavmi ile göçten sonra devam etmiştir. Rabbimiz Maide Suresinde durumu şu şekilde haber vermiştir.

21- Ey kavmim! Allah’ın sizin için (vatan olarak) yazdığı kutsal topraklara girin, sakın geri dönmeyin, sonra kaybedenler siz olursunuz.

22- Dediler ki: “Ey Musa! Orada zorba bir topluluk var, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Ama oradan çıkarlarsa biz hemen gireriz.”

23- Korkanlar arasından Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu iki (yiğit) adam şöyle dedi: “Kapıdan üzerlerine hücum edin; oraya girdiğiniz an artık kesinlikle siz galipsiniz. Eğer müminler iseniz ancak Allah’a güvenin.”

24- İsrailoğulları, “Ey Musa! Onlar orada bulundukları sürece biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız!” dediler.

25- Musa, “Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu yoldan çıkmış kavim arasında sen hükmet” dedi.

26- Allah buyurdu ki: “Öyleyse onlar yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşmak üzere oradan (kutsal topraklar) kırk yıl mahrum bırakılmışlardır. Artık sen yoldan çıkmış toplum için üzülme!”

Musa (as); Firavun tarafından kötü muamele gören kavminin kurtuluşu için uzunca bir zaman mücadele edip, insan için zor sayılacak doğup büyüdüğü yurdundan, evinden ve sevdiklerinden hicret etmek zorunda bırakılıyor. Allah’ın mutlak yardımı ki Kızıldeniz’in yarılıp yol olması mucizesine rağmen Allah’ın elçisinden bu şekilde yüz çevirdiler. Her seferinde onlara verilen vaadi unuttular. Yahudiler ve nesilleri her zorlukta peygamberlerine yalvarıp yardım ve kurtuluş talep ettiler. Zorluktan çıkınca da hemen yüz çevirdiler. Bakara Suresi 40. ayette bu durumu Rabbimiz haber vermiştir. “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size vaat ettiklerimi vereyim. Asıl bana itaatsizlikten sakının.”

Bu ayet Medine’de inip, o dönem yaşayan Yahudiler için inmiş olsa da İsrailoğulları’nın eski durumlarıyla dini ve ahlaki bakımdan bozulmaları, İslam’a karşı tutumları hakkında buyruklar, bilgi ve eleştiriler yer almaktadır. Arap yarımadasındaki Yahudilerin önemli bir kısmı Medine ve civarında yaşadığı için Medine’de inen uzun sürelerin ilki olan Bakara süresinde Allah onları İslam’a davet etmekte, İslam’ın hak din olduğunu kanıtlayan deliller göstermekte; bu arada onların dinlerinin mahiyeti ve atalarının tarihi hakkında bilgi vermektedir.

Yahudilik, İslam’dan önceki semavi dinler arasında tahrife uğramış da olsa şeriatı ve kutsal kitabı halen yaşamakta olan en eski dindir. Hıristiyanlıktan farklı olarak bir şeriat dini olması da Kur’an-ı Kerim bakımından bu dinin önemini arttırmaktadır. Ayrıca Medine ve çevresinde, Romalıların baskısı sebebiyle miladi I. yüzyıldan itibaren Filistin’den buralara göç etmiş olan geniş bir Yahudi topluluğu yaşamakta ve doğal olarak bunlarla Müslümanlar arasında ilişkiler bulunmaktaydı. Bu sebeplerle başta Yahudilere hitaben Kur’an’da Hz. Musa’nın (as) ismi otuz dört surede 136 defa anılmıştır. Birçok sürede Yahudilik ve Tevrat hakkında bilgiler verilmiştir. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 111-114)

Hz. Musa (as) hakkında bu rivayet edilenlerden başka bilgilerde mevcuttur, fakat biz yazdıklarımızla yetineceğiz. Elbette Kur’an-ı Kerim’de ismi ve kıssası paylaşılmayan birçok peygamber olduğunu biliyoruz. Allah’u Teâlâ’nın bize haber verdiği örneklerle yetineceğiz. Yazımıza Hz. İsa (as) ile devam edeceğiz.

İsa’nın (as) doğumu, hiç evlenmemiş ve iffetli olan annesi Hz. Meryem’in rahmine vahiy meleği Hz. Cebrail tarafından üfleme sonucu hamile kalmasıyla olmuştur. Allah’u Teâlâ Hz. Âdem’i topraktan yarattı, O’nun kaburga kemiğinden Hz. Havva annemizi yarattı, sonra gelen nesil istisnasız aynı şekilde doğumla gelerek var oldu. İsa (as) normalin dışında babası olmadan dünya gelmiştir. Doğumu mucize, doğumdan hemen sonra konuşması da ayrı bir mucize olmuştur. Babasız büyümek her dönem çocuk için başlı başına zor bir durumdur. Allah’u Teâlâ yetimleri gözetmeyi ve sahip çıkılmasını emretmiştir. Dinimiz o yüzden yetimlere gereken önemi vermiştir.

Cenâb-ı Hak Meryem Suresinde Hz. İsa’nın (as) doğum sürecini şöyle haber vermiştir.

16- Kitapta Meryem’i de okuyup an. Hani o, evinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.

17- Onlarla (insanlarla) kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, ona ruhumuzu gönderdik; (Hz. Cebrail) ruh ona tam bir insan şeklinde göründü.

18- Meryem, “Beni senden koruması için çok esirgeyici olan Allah’a sığınıyorum! Eğer Allah’tan sakınan bir kimse isen (bana dokunma)” dedi.

19- Melek, “Ben ancak sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamak için rabbin tarafından gönderilmiş bir elçiyim” dedi.

20- Meryem, “Ben iffetsiz olmadığım ve bana bir erkek eli bile değmediği halde nasıl çocuğum olur?” dedi.

21- Melek cevap verdi: “Orası öyle; ancak rabbin buyurdu ki: O bana kolaydır. Biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız. Bu, kararlaştırılmış bir iştir.”

Mucizevi olaylarla dolu olan Meryem Suresinin başlangıcında bir giriş olarak Zekeriya (as) ile oğlu Yahya’nın (as) kıssaları kısaca anlatıldıktan sonra, bu bölümde surenin asıl konusu olan Hz. Meryem’e geçilmektedir. Bu kıssa öncekinden daha ilginçtir. Çünkü öncekinde kısır ve ihtiyar bir kadının, yaşlı da olsa eşinden bir çocuk dünyaya getirmesi söz konusu idi. Burada ise bâkire bir kızın bir erkekle birleşmeden çocuk dünyaya getirmesi anlatılmaktadır. Daha ana rahminde iken annesi tarafından mabede adanmış olan Hz. Meryem, çocukluğundan itibaren mabedin doğu yönünde tenha bir köşede bulunuyor ve vaktini ibadetle geçiriyordu. İnsanlar tarafından rahatsız edilmeden kendini tam anlamıyla ibadet ve tefekküre verebilmesi için bulunduğu yeri bir perde ile ayırmıştı. 16. ayette ifade edilen doğu tarafından maksat Kudüs’teki Beyt-i Makdis’in doğu tarafıdır.

Müfessirler 17. ayette Allah tarafından gönderildiği bildirilen “ruh”un Cebrail olduğu kanaatindedirler (İbn Âşûr, XVI, 80). Hz. Meryem bu yalnızlık köşesinde mabette veya evinde bulunduğu bir sırada yüce Allah ona çocuk bağışlamak üzere Hz. Cebrail’i göndermiş, Meryem’in meleği asıl şekliyle algılaması mümkün olmadığı için, onu eli yüzü düzgün bir insan kılığında göstermiştir. Bununla birlikte Meryem bu gelenin kendisine bir kötülük edeceğinden korktuğu için ondan Allah’a sığındığını ifade etmiştir. Daha sonra gelenin melek olduğunu ve kendisine Allah tarafından bir bebek bağışlamak üzere geldiğini anlayınca rahatlamış, bu defa bâkire ve iffetli olan bir kızın nasıl çocuğu olacağını merak ederek bunu sormuştur. Allah Teâlâ, insanlara kudretini gösteren bir mucize (ayet) olmak üzere Hz. İsa’yı baba faktörü olmaksızın yaratmış ve insanlar için bir rahmet olsun diye onu peygamber olarak görevlendirmiştir. Babası olmaksızın bir çocuk yaratmak, Allah’ın (cc) kudretinin delillerinden sadece biridir. Çünkü O, bir şeyin olmasını istediği zaman ona ‘ol’ der, o da hemen oluverir (bu konuda bilgi için bk. Âl-i İmrân Suresi 45-47, 59). Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 596

Daha öncede ifade etmiştim, biri hakkında kötü bir haber aldığımız da üzülsek de olayı yaşayan kadar canımız yanmaz. Örneğin günlerce ekranlardan izledik, üzüldük depremde enkaz altında sağ kalıp çıkarılmayı saatlerce bekleyenin durumunu ancak onu yaşayan bilir. Bir dakikanın uzunca bir zaman hissiyatı vermesinden tutun da canını yakan acıya mı, açlığa susuzluğa mı dayansın? Yakınlarının kaybı mı, emek edip elde ettiklerinin kaybı mı, yoksa bir uzvunun kaybı mı? Daha ne hissedebilir insan Allah muhafaza etsin. Âmin!

Babası olmayıp yetim birinin ne hissettiğini ancak Allah’u Teâlâ bilir. Biliyor ki yetimi kollayıp sahip çıkmayı bizlere emrediyor. Yetimler hakkında birçok ayet bulunuyor, örnek olsun diye Bakara Suresi 220. ayeti veriyorum. “Allah, hem dünyada hem de ahirette faydanıza olan şeyleri düşünesiniz diye ayetlerini size işte böyle açıklamaktadır. Sana yetimleri de soruyorlar. De ki: “Onları ve mallarını koruyup gözetmek onları kendi hallerine bırakmaktan daha hayırlıdır. Şayet kendileriyle bir arada yaşar, mallarını mallarınıza katarsanız, zaten onlar sizin kardeşlerinizdir; kardeşliğin gereğini yapın.” Kaldı ki Allah, haksızlık yapanla koruyup gözeteni pek iyi bilir. Allah dileseydi, işinizi sarpa sardırır, altından kalkamayacağınız sorumluluklarla sizi zahmete sokardı. Şüphesiz Allah, kudreti daima üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.”

Hz. İsa’yı (as) da bu açıdan düşünecek olursak, babasının hiç olmayışı O’nu (as) zor bir imtihanla baş başa bırakmıştır. Ey kimsesizlerin ve cümle yaratılmışın sahibi olan Allah’ım, bizlere sahip çık, yalan dünyada mahrum olduğumuz imkânları ahirette bizlere nasip et, senden başkasına el açtırma Âmin... Devam etmek duasıyla Allah’a emanet olunuz, Selametle!