İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’le başlayan insanlığın yeryüzünde ki serüveni kıyamete kadar sürecektir. İnsanlığın mutlak rehberi ve öğreticisi olan peygamberler silsilesi Hz. Muhammed Mustafa (sav) ile sona ermiştir. Cenabı Hak, peygamber kıssalarından bazılarını ibret alalım diye Kuran’da bizlere bildirmiştir. İnsanoğlunun karşılaşacağı zorluk ve problemler için yol gösteren peygamber hayatları adeta bizlere sunulmuş birer nasihattir.

Yeryüzünün kandili olan kutlu elçilerin her biri Allah'ın (cc) emriyle adalet, merhamet, iyilik ve barış gibi insanı yaşatacak erdemlerle dünyayı aydınlatmanın mücadelesini vermişlerdir. Onlar dinin uygulayıcısı, insanlığı yaşatmanın gayreti için var olmuşlardır. Allah’tan getirdikleri emirleri sadece anlatmakla kalmamış, bizzat hayatlarında yaşamışlar ve bunları yaşatmanın mücadelesini vermişlerdir.

Kuran-ı Kerim’de ismi ve kıssası zikredilen peygamberler bize yeter, iyilikte onların üstüne derecesine çıkacak yoktur. Ölçü bellidir, sınır bellidir, gücümüz bellidir. Biz onların önderliğinde ve örnekliğinde emredileni yaşama gayreti içinde olacağız. İnancımız ve sadakatimiz onlar gibi kavi olacak. Ahlakımız onlar gibi güzel olacak. Bunun ötesinde başka kurtuluş yolu bulamayız. Başta efendimiz Hz. Muhammed (sav) bizzat Allah’u Teâlâ tarafından övülerek, kurtuluşumuza vesile kılınmıştır. “Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik” (Enbiya Suresi 107) Rahmeti kuşanmak, sadece Allah’a (cc) kul olmak, her şeyden çok O’nu sevmek, O’ndan gayrısını reddetmek ile olacaktır. Olacaktır ki Rabbimiz Ali İmran Suresi 85. Ayette “Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır” gerçeğiyle tüm insanlığı uyarmıştır.

Bu ayet için Diyanet Vakfı Mealinde yapılan açıklamaya göre; “Dinin esasına taalluk eden temel prensipler, vahye dayanan bütün dinlerde aynıdır. Değişiklikler daha ziyade ibadetler ve beşeri münasebetler konusunda olup, bu değişiklikler, insan topluluklarının tekâmül etmiş olmasının bir sonucudur. “De ki: Biz, Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Yakupoğlularına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.” Ali İmran 84. ayetten anlaşılacağı üzere İslam dini, daha önceki peygamberlere gönderilen ve esasa taalluk eden dini prensipler bakımından kendisine aykırı olmayan bütün hak dinleri kabul eder. Ancak, İslam dini, ilahi dinler zincirinin son halkası ve devrinin insanlığının manevi, ahlaki ve içtimai ihtiyaçlarını eksiksiz karşılayan yegâne din olduğundan, İslam geldikten sonra başka bir din tanıyan, bir yol tutan kimsenin bu tutumu ile İslam’a aykırı davranmış olduğu aşikârdır. Şu halde onun bu dininin ve bu yolunun İslam dini nezdinde bir geçerliliği olamaz” şeklindedir.

Önce ki yazımızda Hz. İsa’nın (as) doğumu hakkında bilgi vermiştik, kaldığımız yerden devam etmeden önce farklı şekillerde yorumlanan peygamberler arasındaki derecelerle ilgili Bakara Suresi 253. Ayeti örnek vererek konuya açıklık getireceğiz.

“İşte şu peygamberler ki, biz onların bazısını bazısına üstün kıldık. İçlerinden biriyle Allah doğrudan konuşmuş, birini ise derecelerle yükseltmiştir. Biz, Meryem oğlu İsa’ya apaçık mucizeler verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs’le destekleyip güçlendirdik. Eğer Allah dileseydi, o peygamberlerin hemen ardından gelen insanlar, kendilerine bu kadar açık deliller ulaştıktan sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Ne var ki, aralarında anlaşmazlığa düştüler de onlardan iman eden de oldu, inkâr eden de. Şayet Allah dileseydi onlar birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat Allah dilediğini yapar.”

Daha önceki ayetlerde müminler cihada teşvik edilmişler, geçmiş ümmet ve peygamberlerin hayatlarından örnekler verilmiş, bunlardan ibret alınması istenmişti. Muhatapların zihinlerinde bu peygamberlerin tamamının aynı derece ve vasıfta olup olmadıkları, insanlara dünya ve ahiret mutluluğu getirmek üzere gönderildikleri halde bunca savaşın niçin ortaya çıktığı gibi sorular doğabileceğinden bunlara cevap verilmiştir.

Peygamberlerin ortak oldukları sıfat ve kemalin yanında, bir de farklı oldukları sıfat ve lütuflar, derece ve özellikler vardır. Peygamberliğin asgari şartı olan “ruh ve beden sağlığı, doğruluk, güvenilirlik, zekâ, tebliğ ve günahsızlık” vasıfları bütün peygamberlerde vardır. Bu vasıfları sebebiyle onlar peygamber olmayan insanlardan üstündürler. Peygamberlerin farklı özellikleri, kemalleri, mazhar oldukları ilahi lütuflar da vardır. Bunlardan bir kısmına burada bir kısmına da başka ayetlerde işaret edilmiştir.

“(Onlar) gayba iman ederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiklerimizden hayra harcarlar;” (Bakara Suresi 3) ayeti ile gaybın gözün görmediği soyut şeylere işaret etmiştir. Gayb, gözle görülmeyen; akıl, duyular vb. beşeri bilgi vasıtalarıyla bilinemeyen varlıklar, ilişkiler ve oluşlardır. Allah, vahiy, kader, yaratılış, ruh, kıyametin zamanı, kabirde olacaklar, yeniden dirilme, toplanma, sırat, terazi, cennet, cehennem gibi kavramlar hep gayb âlemine dâhildir. Bunlar hakkında bilgi alınabilecek iki kaynak vardır: Vahiy ve ilham. Akıl, ancak bu iki kaynaktan alınacak bilgiler üzerine tefekkür yoluyla açıklamalar getirebilir.

Peygamberler arasında ki derecelerde gaybi bilgidir. Bu konuyu tartışmamız ya da açıklamaya çalışmamız yersizdir. Peygamberlik onlara has bir makamdır, bu makamda, seviyede olmayan sıradan insanların o makamları derecelendirmesi yersizdir. Doğrusunu Allah bilir (Allah’u âlem) deyip susmak daha uygun olur. Peygamberlerin derecesinden ziyade onların getirdiği inanç esaslarını anlayıp, iman etmemiz istenmiştir. Bir peygamberi diğerinden üstün tutup, üstün olana iman ettim demek doğru bir anlayış değildir.

Ayet Allah’ın peygamberlerini, fazilet ve kemal bakımından birbirinden farklı kıldığını ifade ediyor, çünkü bu sıralamada kullanılacak ölçüyü yalnızca Allah bilmektedir. Her bir Peygamber’in yüceliği, faziletleri, onun yasağını çiğneyerek başkalarından üstün olduğunu söylemeye ihtiyaç bırakmayacak açıklık ve zenginliktedir.

Hz. Peygamber’in, ona gönderilen kitabın ve getirdiği dinin diğerlerinden üstün olduğu, detayları farklı olsa da aynı manada birleşen birçok ayet ve hadisle sabittir. Bu ifadelerin en güçlüsü Allah Teâlâ’nın bütün peygamberlere hitap ederek onlardan, son peygambere iman ve yardım sözü aldığını bildiren ayette görülmektedir (Al-i İmran 3/81).

Onun Allah tarafından bize bildirilen üstün dereceleri başlıcaları şunlardır:

a) Onun elçiliği bütün insanlığa yöneliktir.

b) Dünya durdukça devam edecektir.

c) Peygamberlik onunla son bulmuştur.

d) Onun asıl mucizesi Kur’an’dır ve bu mucizenin sihir ve göz boyamayla karıştırılması mümkün değildir, kendisinden sonra da devam etmektedir. Onun eşsizliğini -bu işten anlayan- herkes, her zaman görme imkânına sahiptir.

e) Onun getirdiği din faydalıyı elde etme, zararlıdan uzak kalma ve insanı -kendisi için mukadder olan- en üstün kemale ulaştırma şeklinde üç evrensel temele dayanmaktadır.

f) En büyük mucizesi olan Kur’an kesin rivayet yoluyla nakledilmiştir.

Bu bölümü Ali İmran Suresinde yer alan 51 ve 52. ayetlerle bitiriyorum:

“Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınmış olanların bir kısmının sizin için helâl olduğunu bildireyim diye gönderildim ve size Rabbimden bir mucize getirdim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Kuşkusuz Allah benim de rabbimdir, sizin de rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin, işte doğru olan yol budur.”

Devam etmek duasıyla Allah’a emanet olunuz...