Eylül’de İzmir’deydim, sonbaharda ayrı bir güzelliğe bürünür.
Ne ki imbatın şehri kokmakta.

Kırk yıl önce uzun yıllar yaşadığım bu şehrin albenisi gittikçe kaybolmakta.
Körfez, Kordonboyu, Konak, Karşıyaka kokmakta.
Güzelyalı, Alsancak, Bayraklı, Çiğli…

Nereye gittiysem, nereden geçtiysem lağım kokusundan kurtuluş yok.
Deniz kıyısında yoğun koku.
Denizden uzak semtlerde aynı kâbus.

Mithatpaşa’da akraba evinin balkonunda güzel çiçekler arasında oturmuyor da sanki foseptik çukurunun yanındayız gibi ağır bunaltıcı bayıltıcı bir koku güzel şehrin üzerine kâbus gibi çökmüş.
Eskiden denize girilen körfezin şimdi kenarında durup denizi seyretmek mümkün değil.
Hayatını kaybetmiş bir hayvanın leşi gibi kokmakta her yan.

Türkiye’nin en modern, en medeni, en çağdaş şehri olarak ilan edilen bu kentin kokması akıl alır gibi değil.
İnsanoğlu doğaya hor davrandığı için.
Sanayi atıklarının arıtılmadan derelere verilmesi, derelerin kirliliği denize taşıması ile kadim kent can çekişmekte.
Körfezde mavi kayıp.
Kirlilikten denizin rengi kahverengi.
Suyun dibi gözükmemekte.

Körfezde “plankton patlaması” had safhada.
Forbes dergisi yaptığı araştırmayla Türkiye’nin en yaşanabilir şehirlerini listeledi.
Derginin yaptığı yaşanabilir kentler araştırmasında şehirleri yaşanabilirlik, yenilikçilik, hizmetlere erişilebilirlik, üretim potansiyeli, ticaret becerisi verilerine göre sıraladı.
Elbet liste başı, İstanbul, Ankara, İzmir.

En düşük yaşanabilir 10 şehir ise Muş, Şırnak, Hakkâri, Siirt, Bitlis, Ağrı, Iğdır, Ardahan, Yozgat, Van.
Gerçi bu benim gibi doğa aşığı biri için hiç iyi bir liste değil.
Van, Ardahan, Ağrı, Iğdır, Hakkâri hayran olduğum harika güzellikte yerler.
Fakat en büyük haksızlık Yozgat’a yapılmış.

Türkiye’nin en temiz havasının olduğu bu şehirde huzur ilmek ilmek dokunurken, denizi olmayan yerler bir kalemde silinebilmekte.

Eskiden insanlar bir yeri beğeni listesine alırken elbet manzara başı çekerdi.
Denizler, göller, ırmaklar, dağlar çarpıcı bir güzellik etmenidir tüm zamanlarda.
Fakat bir diğer önemli kriter, şehrin havasıdır.

Yüreklere ferahlık veren o mis gibi hava olmazsa olmazlardandır.
Bu yüzden rahmetli dedeciğim henüz çok genç olan babama, İstanbul’un Avrupa yakasının bozulan havasından yakınır, tramvayın çıkardığı egzozdan oluşan kirlilikten rahatsız olur, Anadolu yakasında yüksekçe bir yerde temiz havalı yer ararlar.
Bugün kaç kuşaktır yaşadığımız yerde karar kılarlar.

Çocuklarımızın vazgeçemediği bu temiz havalı muhitten muhtemelen torunlarımız da ayrılamayacaklar.
Bir şehrin en değerli yanı sadece görselliği, modernliği değil tertemiz suları ve havasıdır.
İnşallah kısa sürede Smyrna temiz havasına kavuşur.
İonya şehirlerine kalbini açmış, Çaka Bey ile genç İslam’a selam durmuş kadim bir kente kötü kokular hiç yakışmamakta.

İzmir, bu vefalı şehir; Malazgirt Zaferi’nden sadece 10 yıl sonra 1081’de kapılarını İslam’a açmış, Oğuzların Çavuldur boyundan Emir Çaka Bey tarafından fethedilmiştir.

Türklerin Anadolu’da kalıcı olmasına en büyük hizmeti etmiş İzmir’in vefasını, güzel anılarını unutmak mümkün mü?

Dileriz bu vefalı şehir, eski güzel günlerine tekrar kavuşur.