Bu yazımızda Allah’a karşı samimiyetimiz nasıl olması gerekir kısa kısa bahsedeceğim. Ayrıca maneviyat nedir, kendimce tanımlamaya çalışacağım.
Samimiyeti tanımlarken içtenlik, içten olma, içimizden geldiği gibi davranmak, içi dışı bir olmak, duyarlı olmak anlamında ifade ederiz. Allah’a karşı samimiyeti tek taraflı ve dar çerçevede ele alamayız. Bizler birbirimizi samimi gözükerek ikna edebiliriz, kandırabiliriz ama Allah’ı edemeyiz, çünkü O, Hud Suresi 5. ayette, “İyi bilin ki onlar, O’ndan gizlenmek için kalplerindeki düşmanlığı gizliyorlar. Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir” buyuruyor. Allah’tan gizleyeceğimiz düşünce ve fikrimiz olamaz. Allah (C.C.) kalbimizde olanı, içimizden geçirdiğimizi biliyor.
Ne kadar mükemmel bir izahat, elbiseye bürünsek bile! Örtemiyoruz içimizde olanı. Allah kalbimizden geçirdiğimizi biliyor. Elbiseyi farklı şekillerde giyeriz, zamana göre farklıdır, kültüre göre farklıdır hatta inanca göre farklıdır. Ne giyersen giy, neyi yakıştırırsan yakıştır kendine, Allah (C.C.) kalbinde olanı biliyor. Yani O bizim kalbimize bakıyor, kalbimize değer veriyor ki orayı düzgün istiyor, iş kalpte bitiyor. Samimiyet kalpte oluyor. Burada samimi olamadığımız meselelerde, ya o işin doğrusunu duymadık, ya da anlamadığımız ortaya çıkıyor.
Ayete dönecek olursak Rabbimiz burada kalbimize, yüreğimize yani iç dünyamıza hitap ediyor, samimiyet merkezi olarak kalbimizi işaret ediyor. Peygamberimizin bir duası vardır; “Ürpermeyen kalpten, fayda vermeyen ilimden sana sığınırım” şeklinde. İş kalpte, iç dünyamızda bitiyor. Kalbimizi düzeltirsek samimiyet başlar. Kalbimizi düzeltmek onu Rabbimizin rahmetine açmakla olur. İnsanın fıtratı temizdir, doğduğumuzda temiz doğarız, terbiye edilmeye ihtiyacı yoktur. Hayata dair öğrenmeye ihtiyaç vardır. Ona iyi, kötü öğretilir. Ailesinde hiç yalana tanık olmamış çocuk yalanı bilmez, söylemez. Ancak yalanı ilk duyduğunda yadırgar. Demek ki sorun dışarının etkisiyle kirletilmiş yürekten kaynaklanıyor. Çaresi öze ve temiz olana dönüştür.
Samimiyetimiz özde olan manaya uygun olacak şekilde hareket etmektir. Allah namaz kılmayı emrediyor, hakkıyla ihlâs ve samimiyetle Allah için namazı kılamıyoruz, dünyalık işlerimiz bizi öyle kuşattı ki Allah’la aramıza giriyor. Hakkıyla kılınacak namaz insanı kötülükten alıkoyacak, namaz kıldığımız halde kendimizi düzeltemiyoruz. Vakit giriyor henüz bir hazırlığımız yok, üşenerek kalkıyoruz abdestte. Diğer emir ve yasaklara uyma konusunda da maalesef aynı mesafedeyiz. Bu anlamda kendimize faydamız yokken, insanlığı kurtarmanın çaresini haykırıyoruz. Namazı hiç kılamayanların kıymetini varın siz düşünün. Burada namaz kılmayanları asla küçük görmüyorum, bilakis durumun farkındalığı için dikkat çekiyorum.
Maneviyat; inancımızın kaynağı, Allah-u Teâlâ ile olan maddi olmayan içsel iletişimimizdir diyebiliriz. Maddenin olmadığı ve maddenin satın alamadığı bir bağ, inanç bağı. Hiçbir dünyalık bu bağı bozamaz, ibadeti ile alay edilenin, kınanmak umurunda mı? O ibadetin tadını almış, Rabbi ile bağı kurmuş, rahmeti içiyor kana kana. “Bir elime ayı bir elime güneşi verseniz ben bu davamdan asla vazgeçmem” diyen anlayış ve inanç. Selam olsun bu anlayışta ve inançta olanlara…
Allah’ın bizlere emir ve yasaklarını ele alacak olursak helal olarak bizlere bahşedilen nimetlerin, haram olarak yasaklananlardan çok olmasıdır. Haramlar o kadar azdır ki helaller denizinin yanında bir avuç su kadardır. Zan ile hareketle dini yaşayamayacağız anlayışı bizleri dinden uzaklaştırmasın. Zira Rabbimiz Hac Suresi’nde, “O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi” buyurarak, dini emirleri kolaylıkla yerine getireceğimizi, bu durumda bakış açımızı düzelmemizi istemiştir. Ayrıca Peygamber Efendimizin (S.A.V.), “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” hadisiyle de Allah’ın emirlerini yapmak ve yasak ettiklerinden kaçınmak hususunda ve tüm olaylara aynı bakış açısıyla yaklaşmamızı istemiştir.
İnsana verilen tüm nimetler insanın fıtratına uygun olduğudur, yasaklanan madde ve davranışların da zararlı olduğudur. Duamız; hakkı hak bilen ve hak yolunda müdavin olan kullarından olmak, batılı batıl bilip batılın şerrinden emin olmaktır. Allah’a emanet olunuz.