Fikir dünyamızda dolaşmaya devam ediyoruz. Konaklayacağımız yeni durağımız Bakara Suresi 177. ayet olacak. Öncesinde açıklayıcı manada olacağı için başka ayetlerden de örnekler vereceğiz. Zariyat Suresi’nde Allah’u Teâlâ “İbret alasınız diye her şeyi çift çift yaratmışızdır” buyuruyor. Her şeyin bir zıttı vardır. İyi-kötü, güzel-çirkin, uzun-kısa, dişi-erkek gibi. Fussilet Suresi’nde Rabbimiz “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir” buyuruyor. İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü iyilik ilacı ile tedavi edebiliriz, yok edebiliriz. 

 İyilik kavramını anlamaya çalışacağız. Yazımıza kaynak olacak ayette geçen “Birr” kelimesini Fahreddin er-Râzî “Tefsir-i Kebir” isimli kitabında “Bütün saygı ifade eden davranışları, itaatleri ve insanı Allah’a yaklaştıran hayırlı işleri içine alan bir kelime” manasında açıklamıştır. Gelelim ayetin mealine. (Yazılarımda ayet çevirilerini çoğunlukla diyanet meallerine göre yapıyorum.)

 Bakara Suresi 177. ayet: “Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen; antlaşma yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte bunlardır; gerçek takva sahipleri de yine bunlardır.”

 Ayette yönünüzü doğu ya da batıya çevirmek ifadesinin, Bakara Suresi 144. ayette kıble yönünün Mescid-i Aksa’dan Mescid-i Haram’a (Kâbe’ye) çevrilmesi olayından sonra gerçekleşen tepkilere cevap niteliği taşıdığını anlıyoruz. Nitekim kıble değişikliğini İslam karşıtı gruplar fitne ve karışıklık vesilesi olarak değerlendirmeye kalkışmışlardı. Ayette geçen asıl iyiliğin, yönün ibadet esnasında kıbleye dönmenin sırf şekli olarak doğuya veya batıya çevrilmesi olmadığı ifade edilmektedir. Allah’a saygı ve teslimiyeti, yani itaat ve imanı, ibadet ve ahlâk ilkelerinin yer almadığı şekilciliğin din açısından temelde bir önem taşımadığıdır. Ayetten kıble konusundaki tartışmaya son noktanın konulduğu, bir yandan da özden yoksun bir biçimsellikle dindarlığa ulaşılamayacağı şeklinde anlaşılmalıdır.

 Ayette Rabbimiz iyiliğin; iman ve kendisine itaatte, ihtiyaç sahiplerine yardım etmede ve ibadetlerimizi yerine getirmekteki samimiyetimizde olacağını beyan ediyor. Bugün hayatımızı şekillendirmede etkili olan anlayış, medeniyet ölçüsü İslami değerlerden çok batı hayranlığı olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle uygulanan ekonomi modeli, faize dayalı ticaret anlayışı, bundan rahatsız olsak da bu durumu değiştirecek bir plan ve programımızın olmayışı, teslim oluşumuz, kabullenişimizi buna örnek gösterebiliriz. Ayetteki yüzlerinizi doğuya veya batıya çeviriniz ifadesini bu manada değerlendirecek olursak, batı medeniyetinin bizden üstün olamayacağını, gerçek medeniliğin Allah’ın işaret ettiği İslam’da olduğunu idrak etmek gerekiyor.

 Allah’a iman edenle etmeyen bir olmaz. Üstünlük takvadadır. İnancın getirdiği ilkeler insanidir, fıtrata uygundur. Dolayısıyla asıl iyiliğin ne olduğunu anlamak için işin kaynağına yönelmemiz ve ayette ifade edilen gerçeğe sarılmamız icap eder. Aynaya baktığımızda karşımıza çıkan durum düşündürücüdür. Müslüman olarak eksiklerimizin çok olduğunu görüyoruz. Bu eksikleri tamamlamamız için Rabbimiz bize yardımcı oluyor, yol gösteriyor.

 Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inancı bir bütün olarak kabul etmenin bizi kurtaracağı Allah’ın bize sözüdür. Ayette belirtilen akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere sevdiğimiz mallardan infak etmemizi, sadaka vererek iyilik yapmamızı istiyor. Hatta zekâtın da burada zikredilen kişilere verileceğini ifade edebiliriz. Rabbimiz ayetin devamında yine iyilik olarak bizlerden namazı dosdoğru kılmamızı ve zekâtı vermemizi istiyor. Namaz ve zekât birçok ayette birlikte zikrediliyor, genel olarak Rabbimizin bu iki ibadetle tüm ibadetleri ifade ettiğini biliyoruz.

 Namazın dosdoğru kılınması, aslında bu ifade uzun uzadıya ele alınarak açıklanması ve anlaşılması gereken bir husus. Zira namaz dinin direği, Müslümanlığın şiarıdır. Maalesef başta namaz ve diğer sosyal konulardaki tutumumuz istenilen şuur ve seviyede değil. Özellikle namaz hususu diğer konular gibi birçoğumuzun ihmal ettiği, yerine getirmediğimiz eksiğimizdir. Her Müslüman, Allah’ın seçtiği yeryüzündeki temsilcisidir. O’nun emriyle İslam’ın yayılması için mücadele etmesi farzdır. Bu durumun hangi aşamasındayız kendimizi dinleyelim, cevabımız ne olacak tartalım. İnanın o kadar dünyevileştik ki bu durumun farkında bile değiliz, büyük bir gaflet içindeyiz. Çevremizde birkaç duyarlı şahıs bizi uyarsa bile duymak istemiyoruz. Bu durumu düzeltmezsek, bugün zor diye kaçtığımız gerçek, mutlaka hesap zamanı önümüze gelecek.

 Ayeti özetleyecek olursak asıl iyiliğin; iman esaslarına uymak, sevdiğimiz mallardan ihtiyaç sahiplerine vermek, darda olanlara yardım etmek, başta namaz kılmak, zekâtı vermek ve diğer ibadetlerimizi aksatmadan yerine getirmek, verdiğimiz sözleri tutmak, meşakkatli ve zor durumlarda sabırlı olmaktan geçtiğini Rabbimiz buyuruyor. Böyle yapanların iyiler olduğunu ve Allah’a yakın, takva sahibi kişiler olduğunu bildiriyor.  Allah’ın razı olacağı kullar olma dileğiyle, selamette kalınız.