Eski zamanlarda 3 tane adam varmış. Bu adamlardan bir tanesi alaca tenli, bir tanesi kör, bir tanesi de kel imiş. Doğal olarak bu adamlar görünümlerinden memnun değillermiş. Yüce Rabbimiz de bu üç adama bir melek göndermiş.
Melek bu adamların yanına gelip; “Ey Alaca tenli bu dünyada en çok istediğin şey nedir?” diye sormuş. Alaca tenli; “Bu dünyada insanların bana iğrenip bakmış olduğu şu halimin, kötü görünüşümün düzeltilmesidir.” demiş. Melek onu sıvazlamış ve insanların iğrendiği o durum alaca tenliden kaybolmuş. Melek peki demiş; “Bu dünyada hangi malı daha çok seversin.” O eski alaca tenli adam; “Sığır veya deve…” demiş. Melek ona bir gebe deve vermiş ve “Allah sana bu deveyi bereketli kılsın” demiş.
Melek sonra kel adama “Allah'tan en çok ne istersin?” diye kel adama sormuş. Kel adam; “Kelliğimin giderilmesi ve insanların benden uzaklaştığı şu halimin yok olmasıdır.” diye ifade etmiş. Adamın kelliği kaybolmuş Rabbim ona gür, güzel saçlar vermiş. Melek; “Peki hangi malı daha çok seversin? diye sorunca oda “İnek” demiş. Melek ona bir gebe bir inek vermiş. “Allah sana bu malı bereketi kılsın.” diye dua ederek kel adamın yanına gitmiş.
Kör adama Melek aynı şeyi sormuş. Kör de “Ben Allah'tan en çok gözlerimin geri vermesini ve insanları görmeyi isterim” demiş. Kör adamın gözleri iyileşmiş. Melek “Peki hangi malı daha çok seversin?” diye sorunca eski kör adam da koyun demiş. Allah ona doğurgan bir koyun nasip etmiş.
Bir zaman sonra deve, sığır ve koyun sahiplerinin malları bereketlenmiş. Bir vadi dolusu koyun, deve ve inekleri olmuş.
Buraya kadar anlatmış olduğumuz hadise de görüyoruz ki Rabbim yoksunluğu ve eksikliği olan bu adamların sıkıntılarını gidermiş. Rabbim “Ol” deyince her şey oluverir. Rabbimiz için hiçbir şeyi zor değildir. Bizler de malla, hastalıkla ve benzeri durumlarla imtihan ediliriz. Neyin bizim için hayırlı neyin ise bizim için sıkıntılı olduğunu biz bilemeyebiliriz. Belki de bizdeki eksikliğin veyahut yaşadığımız imtihanın cennetimiz olduğunun farkında değilizdir. Aslında bunun farkında olsak belki de şu kısa imtihan dünyasını çok daha farklı yaşayacağız.
Ve bu üç adamın başından geçenleri anlamaya ve anlatmaya devam edelim.
Evet bu üç adam sıkıntılı görünüşlerinden kurtulmuş, fakirlikten kurtulmuş, güzel bir hayat yaşıyorlarmış.
Ama imtihan bitmemiş. Belki de asıl imtihan şimdi başlıyormuş.
Melek önce alaca tenli adamın yanına, adamın eski haline bürünerek gelmiş. “Gördüğün gibi fakirim, yola devam edecek halim yok, yoluma Allah'ın izniyle ancak senin yardımın sayesinde ulaşabilirim.” demiş.
Ve bundan sonra aslında öyle bir cümle kullanıyor ki insanlar verenin de alanın da Allah olduğunu, imtihan dünyasında olduğumuzu anlayabilseler demekten kendimizi alamıyoruz.
Sonra Melek; “Senin rengini, cildini güzelleştiren, sana bu malı ihsan eden Allah'ın adına senden bu yolculuğu tamamlayacak bir deve istiyorum” demiş. Adam; “Ama demiş senin gibi benden mal isteyen fakir çoktur.” deyince Melek; “Ben seni tanıyorum gibiyim, sen halkın senden iğrendiği, alaca tenli adam değil misin?” Adam inkar ederek; “Hayır ben bu mala mülke varislerim sayesinde ulaştım.” demiş. Melek eğer yalan söylüyorsan Allah seni eski haline çevirsin buyurmuş.
Melek; kel adamın yanına gitmiş, aynı şeyleri ona söylemiş, aldığı cevap da benzer olmuş ve aynı dua ile yanından ayrılmış.
Son olarak kör adamın yanına gitmiş. Aynı şekilde kör adamın önceden olduğu gibi fakir ve eski püskü elbiselerle adamın yanına varmış. “Fakirim, yolcuyum, yola devam edecek halim yok, sana gözlerini veren Allah'ın aşkıyla yoluma devam edebilmek için senden bir koyun istiyorum. Ve böylece yoluma devam edebilmek istiyorum.” demiş. Adam; “Ben eskiden kör bir adamdım. Yüce Rabbim gözlerimi bana iade etti, Allah'a yemin ederim ki şu mallarımdan istediğini al, istediğini bırak. Allah rızası için sana bugün hiçbir zorluk çıkarmayacağım.”
Melek dedi ki “Bu sizin için büyük bir imtihandı. Allah senden razı oldu, arkadaşlarına gazap etti.” cevabını vererek ayrılıp gitmiş.
Bu anlatmış olduğumuz olay bir Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10 de geçen bir hadisi şeriftir. Tam metnini ilgili kaynaklarından okuyabilirsiniz.
Bize bu Hadisi Şeriften düşen elbette fakiri fukarayı gözetmektir. Ama onun öncesinde yüce Rabbimizin bize bahşettiği imkanların bir imtihan vesilesi olduğunun farkına varmaktır. Bu dünya bir imtihan yeridir. Bazen bizler bize bahşedilen lütufların farkında olmuyoruz. Tabii ki çalışarak, tabii ki azmederek, tabii ki gayret ederek kazanıyoruz. Ama bu imtihan dünyasında bizlere bu lütufların yolunu açan ve bize bunları veren Yüce Rabbimizdir.
Bulunduğumuz görevlerde, makamlarda mevkilerde, fakirlik de zenginlikte Allah’u Teala'ya hamd etmeliyiz. Bizim imkân ve fırsatlarımızın insanlığa, Ümmeti Muhammed'e hizmet etmek için olduğunun farkında olmalıyız.
Doktor isek en gariban hastamızın bizim annemiz babamız olabileceğini, herhangi bir yerde yönetici isek bizle çalışan personelimizin abimiz, kardeşimiz veya yavrumuz olabileceğini düşünmek zorundayız. Yoksa bu hadisi şerifte anlattığımız olayların şu üç günlük dünyada başımıza gelip gelmeyeceğini bilemeyiz fakat her yapmış olduğumuz işin gücün mahşer gününde tartıya konulacağını da bilmeliyiz.
Boynuzlu koyunun boynuzsuz koyundan hakkını alacağı bir gün var. Onun da farkında olmalıyız. Sözün özü yüce Rabbimizin bize bahsetmiş olduğu imkanlar ve fırsatlar imtihanımızdır. İmkanlar ve fırsatlarımız cennetimiz olsun, mahşer gününde bizi zor duruma düşürecek amellerimiz olmasın.