Son deprem felaketi de gösterdi ki, binalar mevcut yasa ve yönetmeliklere uygun olarak yapılmıyor. Elbette kurallara uygun yapılmış binalar da var. En azından geçmişin bir gecede yapılan ve sabah içine girilen gecekondu olarak nitelendirilen binaların yapımı giderek azaldı, hatta kalmadı denebilir. Ancak planlı programlı yapıldığını düşündüğümüz binaların da son depremde yerle bir olduğunu, adeta 6-8 katlı binaların yerinde toprak yığınları oluştuğunu gördük. Niçin böylesine bir tahribatın ortaya çıktığı hakkında işin uzmanları tarafından söylenmedik söz kalmadı. Kısacası, her depremin ardından yaşananlar bir kez daha tekrarlandı. Bu da gösteriyor ki; bundan önceki depremlerden ders almamışız. Ya da birtakım yönetmelik ve yasa bazında düzenlemeler yapılmış olsa da, bunlara kesin olarak uyulması sağlanamamış. Bu son depremden de ders alınmayacak olursa, benzer söylemleri söylemeye devam ederken, depremlerin oluşturduğu acıları artarak yaşamaya devam edeceğiz demektir. Allah’tan dileğimiz o ki, bu felaketi insanlarımıza bir kez daha yaşatmasın.

Ancak bu duayı her fırsatta yapıyor, “Deprem öldürmez, dayanıksız binalar öldürür” sözünü her fırsatta tekrarlıyor olmamıza rağmen aynı kural tanımazlığı sürdürüyoruz. Aslında ülkemizde uzun yıllar plansız programsız ev yapımları sürdü geldi. Özellikle seçim dönemlerinde Ankara’nın etrafından bir gecede yapılıp içine girilen evlerin oluşturduğu mahalleler ortay çıktı. Son yıllarda gecekondu yapımı hemen hemen kalmadı ise de 8-10 katlı, dışarıdan bakınca lüks görünümlü binaların geçmişin gecekonduları kadar dayanıklı olmadığı, hatta bir depremde çok daha büyük kayıplar vermemize sebep olduğunu gördük. Kısacası, eskinin gecekonduları adeta şimdilerde gündüz kondulara dönmüş durumda. Çünkü geçmişteki gecekondularda iskana açılmamış araziler üzerine plansız programsız binalar yapılıyordu, şimdi de bu işin uzmanlarının ifadelerine göre var olan imar planlarına tam olarak uyulmadığı, bunun da ötesinde yapılan binaların imar planlarına uygun olup olmadığının ciddi bir denetiminin yapılmadığı ortaya çıktı. Bu işin uzmanları genellikle bu noktaya dikkat çektiler. Hemen belirteyim ki; bu dikkat çekme ilk defa oluyor değil. Yurdumuzun hangi köşesinde az da olsa yıkımlı bir deprem yaşandığında yapılması ve uyulması gerekenlerin neler olduğu sıralanıyor ama sonuç değişmiyor. Sanki, gecekonduculuk millet olarak ruhumuza işlemiş.

Aslında ülkemizde depreme dayanıklı konut yapımı ile ilgili her türlü çalışma yapılmış, hatta uyulması gereken imar planları da mevcut. Ne var ki, bunlara uyulmasını sağlayan denetim yeterli değil. Ya da ahbap çavuş ilişkisi içinde depreme dayanıklı olmadığı tespit edilmiş olmasına rağmen bu işlere göz yumuluyor. Hâlbuki depreme dayanıksız yapılmış binalara ruhsat veren ve bunların yerleşime açılmasını sağlayan sorumluların yaptıkları işin cinayet işlemekten farkı yok. Hem de öylesine yok ki, bir anda 20 binden fazla insanımız hayatını kaybetti. Bunun için ülkemizde imara açılacak yerlerin tespiti kadar, imar planlarının denetimi de önem kazanıyor. Tüm bunlara rağmen üç kuruş fazla kazanmak için bile bile malzemeden çalan, imar planlarına uygun davranmayanların katil ilan edilmesi ağır olur mu bilmiyorum ama günlerden beri enkazların etrafında insanlar içeriden bir canlı çıkarabilmek için mücadele ediyor, bunun da ötesinde yakınları için gözyaşı döküyorlar. Tüm bu yaşananlardan etkilenmeyen, bundan sonra üç kuruş fazla kazanmak için yönetmelik ve kanun tanımadan hareket edenlere bu ülkenin dar edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Kısacası, kim hangi makamda olursa olsun denetim görevini tam olarak yapmamış ise o işin müteahhidi kadar sorumludur. Ve bunun hesabının sorulması gerekiyor. Bu ülkede hiç kimse imtiyazlı değildir, olmamalıdır.

Son olarak da ikide bir oy hesapları ile imar affı çıkarıp kurallara uymadan yapılmış binaları ve sorumlularını aklamanın anlamı yoktur.