Pakistan, 1998’de yaptığı nükleer denemelerle dünya çapında tanınan bir nükleer güç haline geldi. Ancak bu başarı, sadece bilimsel bir çaba değil, aynı zamanda stratejik bir kararın ve gizli iş birliklerinin sonucuydu. Peki, Pakistan’a nükleer gücü kim verdi ve bu süreç nasıl ilerledi? İşte Pakistan’ın nükleer silah geliştirme yolculuğu.
1971: Bir Ulusun Travması ve Nükleer Proje Başlangıcı
1971’deki Bangladeş’in bağımsızlık mücadelesi ve Doğu Pakistan’ın kaybı, Pakistan’da büyük bir ulusal travmaya yol açtı. Başbakan Zülfikar Ali Butto, bu kaybın ardından, ülkesinin hayatta kalabilmesi için nükleer silahların geliştirilmesi gerektiğini savundu. Bu süreç, 20 Ocak 1972’de düzenlediği gizli toplantıda, “Hintliler atom bombasına sahipse, biz de sahip olmalıyız” sözleriyle başladı.
A.Q. Khan’ın Katkıları ve Uranyum Zenginleştirme
Pakistan’ın nükleer yolculuğunda önemli bir dönüm noktası, A.Q. Khan’ın 1974’te ülkeye dönüşüydü. Khan, Urenco şirketinde edindiği deneyimle uranyum zenginleştirme teknolojisini Pakistan’a getirerek, ülkenin nükleer silah kapasitesini artırdı. Kahuta Araştırma Laboratuvarları’nda kurduğu santrifüj sistemleriyle, 1984 yılına gelindiğinde Pakistan, patlatılabilir nitelikte nükleer silah üretme kapasitesine ulaşmıştı.
Çift Başlı Gelişim: PAEC ve KRL
Pakistan’ın nükleer programı, iki paralel yolu izledi. PAEC plutonyum tabanlı bomba tasarımları üzerinde çalışırken, KRL uranyum zenginleştirme sistemleriyle ilerledi. Bu dönemde, Abdus Salam, Riazuddin ve Faheem Hussain gibi dünyaca ünlü fizikçiler bilimsel altyapıyı güçlendirdi.
1998: Pakistan Resmen Nükleer Güç Oldu
Hindistan’ın 1998’deki nükleer denemelerine (Operation Shakti) karşılık, Pakistan 28 Mayıs 1998’de Chagai-I adıyla beş nükleer test gerçekleştirdi. Ardından, Chagai-II testini tamamlayan Pakistan, böylece dünyaya nükleer güç olarak katıldı.
Pakistan’a Nükleer Gücü Kim Verdi?
Resmi söylemlere göre, Pakistan nükleer silahlarını tamamen kendi çabalarıyla geliştirdi. Ancak, Batılı kaynaklar A.Q. Khan’ın Avrupa’dan bilgi ve ekipman kaçırdığını, ve Çin ile teknik iş birliği yaptığını iddia ediyor. Çin ile yapılan nükleer enerji anlaşmaları, 1989’dan itibaren önemli bir dış destek sağlamış ve Çeşnup’ta nükleer santraller kurulmasına öncülük etmiştir.