Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun, yaratılmışların en şereflisi olan değerli kardeşlerim. Yeni bir yazı dizisiyle sizlere merhaba diyorum. Başlığın aksine heyecanlıyım, mutlu ve huzurluyum Elhamdülillah. Başlıkta ki ifade bir kaç gün önce karşılaştığım ve çok değer verdiğim bir kardeşimize ait...
Şehir hayatının getirdiği koşuşturmaca ve karmaşa insanın psikolojisini bozuyor. Psikoloji eğitimim yok, alanım değil bu konuyu uzmanlara bırakıyorum. Bizim ki hissiyat ve tecrübeyle ortaya çıkan bilgi diyelim...
Şehir hayatının getirdiği zorluklar ve yaşam şartları bizleri farkında olmadan maneviyattan uzaklaştırıyor. Manevi ihtiyaç temin edilmediği zaman moralimiz bozuluyor, mutlu olamıyoruz. İş sahası dışında yaptığımız etkinlikler, bizleri belli bir zaman sonra tatmin etmez hale getiriyor. Yeni bir uğraş ve eğlence arayışı içine giriyoruz. Günler gelip geçiyor yine o aradığımız huzuru ve mutluluğu bulamıyoruz. Kimimiz tiyatroda kimimiz sinema filmlerinde ve diziler de arıyoruz eğlenceyi, kimimiz futbol ve çeşitli spor etkinliklerinde kimimizde oyunda oynaşta, ağustos böceği mesafesinde arıyoruz ama bulamıyoruz, bunalıyoruz ve kayboluyoruz.
Allah-u Teâlâ Enbiya Suresi 16. ve 17. ayetlerde; "Biz gökleri, yer, ve bunlar arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık! Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik, bunu asla yapmayız!" buyuruyor. Yine Rabbimiz En'am Suresi 32. ayette; "Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için şüphesiz ki ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?" buyurarak dikkatimizi çekiyor.
Ayeti daha iyi anlamak için tefsiri paylaşıyorum:
"İnkârcılar dünya hayatından başka bir hayat tanımadıklarını belirtirler. Kur'an ise onlara şu gerçeği hatırlatarak cevap vermektedir: Ahiret kaygısı taşımadan sırf dünya ile meşgul olanlar için 'Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.' Hayata anlam ve değer katan şeyler, Allah'ın hoşnutluğunu ve O'na yakınlaşmayı umarak yapılan hayırlı işlerdir. Böyle bir düşünce ve niyet taşımadan yaşanılan hayat boş, mânasız ve faydasız geçirilen, tüketilen bir süreden ibarettir. Buna mukabil müttaki olanlar yani dünyada yaptıkları her işin hesabını Allah'ın huzurunda vereceklerini düşünerek yaşayan; O'nun buyruklarına âsi olmaktan, yasaklarını çiğnemekten sakınanlar, emir ve yasaklarına tam bir saygı şuuruyla uyanlar, bu tutumlarıyla dünyada kendilerine tanınan fırsatı hakkıyla değerlendirdikleri için bunlar hakkında âhiret yurdu dünya yurdundan daha hayırlı, daha güzel olacaktır. (Ku'an Yolu Tefsiri, Cilt:2, Sayfa:394)"
Huzur arayanlar, huzuru nerede arayacaklar? Maddiyatta ve dünyalıkta mı?
Ekonomik şartlar bahane edilse de, maddi varlık içinde olanlar da aynı sıkıntıyı yaşıyorlar. Huzur ve mutluluğu her zaman maddi imkânlar getirmiyor. Bizim anlamamız gereken "Huzur İslam'dadır" sözünde yatıyor. Yaşadığımız ya da bize yaşatılan dinimiz değil, kendi irademiz ve gayretimiz dışında kalan gayri İslami bir hayat...
Herkes kendi anlayışına göre, kendi dağarcığından içinde bulunduğumuz şartları beğenmiyor ve şikâyet ediyor. Etrafımızda iyilik adına vereceğimiz örnekler olsa da aynı şekilde kötülüklere de şahit oluyoruz. Ulusal yayın yapan medyanın meşhur, tanınan bir kaç yazarın makalelerine göz atınca toplumun mutlu olmadığını görüyoruz. Çözümü ise yine insani olmayan dünyalık şartları içinde yapboz anlayışla çözmeye çalışıyoruz...
Diyanet İşleri Başkanlığımız cuma hutbesinde cuma namazı ve hutbenin önemine değinirken, kurum ve kuruluşlara tavsiyede bulunarak "iş saatlerini cuma namazına göre ayarlayın" diyor. Bu çağrıya vesile olanlardan Allah razı olsun... Gel gelelim ki bu çağrıdan rahatsız olanlarda çıkıyor. Aynı Hz. Adem'in (a.s) bazı çocukları gibi, aynı Hz. Nuh'un (a.s) çağrısını reddeden kavmi gibi... Hz. Yunus, Lut, İbrahim (a.s) ve diğer peygamberlerin çağrısını reddedenler gibi...
Ey insanlık! bu çağrı ilahi bir çağrı, söyleyenin değil Allah'ın (c.c) çağrısı, istediğiniz gerçek huzur ve mutluluğun çağrısı, yalancı değil gerçek iyiliğin çağrısı... Ne olur gelin uyun bu iyilik ve kardeşlik çağrısına...
Size düşman değiliz, aynı topraktan bir parçayız, hepimiz Hz. Adem'in (a.s) çocuklarıyız. Reddetmeyin bu kardeşlik ve gerçek iyilik çağrısını, anlamaya çalışın! Ön yargılı olmayın İslam'a karşı, seni kurtaracak nefsine esir olmaktan ve korkularından... Yine de idrak edemezsen hiç değil nefret etme, düşman olma... Karşılıklı saygı ve hukuk çerçevesinde birlikte yaşayalım, birbirimizi yok etmeden...
Vesselam...