Müslümanların dağınıklıkları her geçen gün kafa karışıklıklarına neden oluyor. Buna neden olan da Müslümanların kendisi. Çok dağılmışlık, parçalanmışlık, birbirlerine olan güvensizlikten, farklı bakış açılarından çatışmalar oluyor. Bu da ortak bir dilin olmayışından kaynaklanıyor.
Zihni karışıklıkların, çarpılmaların birbirlerine iyi bir gözle bakmadıkları ortada. Ortak buluşma alanları ve kesitleri olmuyor. Doğrular ve yanlışlar tamamen zıtlıklar oluşturuyor. Böyle bir durumda dışarıda kalanlar ya da kendilerini dışarıda görmek isteyenler için de bir fırsat oluyor. İslâm’ın temel hükümleri var, bunlar değişmezler. Özellikle materyalist ideolojik düşünenler için de iyi bir fırsat oluyor. Kimi temel kavramlar ve durumlar hakkıyla uygulansa, yaşansa başkalarının olumsuz bakışlarına fırsat vermez.
Ayrılıkları ve farklılıkları çoğaltan nedenlerin başında siyasal düşünüşlerin ve bakışların liberal, Batıcı bir öz taşımasıdır. Bazı konularda görünümlerde Müslüman gibi görünüp, yaşayışta ve uygulamalarda seküler tavır içinde olunması da bunun bir sonucu.
Bölünmeler zıtlaşmaları, zıtlaşmalar ise çatışmaları doğuruyor. Asıl doğrular bile kimi zaman reddedilebiliyor. Onlar için doğru tektir, o da kendilerine mahsustur.
Yeryüzündeki bütün Müslümanların inanış ve kabullenişleri aynı özü taşıyor olmasına karşın siyasal bölünmeler, sivil kuruluşlar, kitleler sadece kendi merkezlerinden bakınca başkalarına sanki yaşama hakkı tanımıyorlar.
Farzların ve kesin kuralların bile tartışma konusu olduğu şu zamanda bu da bir gerçek. Seküler ve materyalist bakışın da etkisi var. Metafiziğin küçümsendiği, yok sayıldığı bir düşünüş de baskınlaşıyor. Kur’an’daki hükümler bile hem tartışma konusu oluyor hem de ondan kaçmanın seküler iz ve yolları aranıyor.
Bir medeniyetin ruhunu ve özünü oluşturan maneviliklerin ve bundan doğan oluşan yapıların yok sayılması bir düşünceyi ruhsuzlaştırmak içindir.
Ortaya hiçbir eser koymayan, düşünme çabasında olmayanların, oturdukları yerde ahkâm kesmelerinin bir sonucu. Bilen bilmeyen toplulukların genel bakışı. Bir de günümüzün en önemli sorunu sosyal medya ortamında gezinenlerin savurduklarının kabul görmesidir.
Mevlâna, İbn Rüşd, Muhyiddin İbn Arabî, Farabi, Gazali İslâm medeniyetinin büyük düşünürleridir. Bunları ayıklayıp devreden çıkarmak büyük bir boşluk oluşturur.
İslâm medeniyet düşüncesine karşı çıkan günümüzün kimi şair ve yazarları da Batı düşüncesinin körkütük sarhoşlarıdır. Onlardan kurtulamıyorlar. Sol veya sağ düşünüşler fark etmiyor. İslâm medeniyetine karşı çıkıldığında Peygamberler Medeniyetine de karşı çıkılmış oluyor.
İslâm medeniyetini arkaik gören bu düşünce sahiplerinin belli amaçları var. Onlar kendilerini bir düşünür varsaydıklarından önceki düşünürleri yok sayma ve salt kendilerini kaim kılma çabasındadırlar.
Kendilerinden sonraki kuşakları etki altına almak için de absürt yaklaşımlar, şaşırtıcı bakışlar oluşturmalarıdır. Bunlar da ilgi çekiyor.
Cemaatler, dernekler, tarikat grupları genel anlamıyla güven oluşturmada uzaklar. Siyasal kurumların güdümünde, sadece maddeyi düşünen, oradan kendilerine bir basamak oluşturma düşüncesindedirler. İdealleri makamlarıdır, buna bağlı gelecek düşünceleridir.
Kalabalıkların yönelimleri de dünyevidir, yaşama alışkanlıkları ve buna bağlı beklentileridir.
Bu anlayışlar kavga gruplarını oluşturuyor. Beklentileri olan payları bölüşmeme kavgasıdır bu bir bakıma. Kim ne kadarını devşirir ona bakıyorlar. Genç kuşakların beklentileri ise çok farklıdır. Gelecek kaygıları olduğundan pay alabilenler alıyor, almayanlar ise dışarıda kalıyor. Bu da toplumun hemen büyük kesimini oluşturuyor.
Kim, kime nasıl güvenecek. Dönemlere bakılınca Müslüman olup İslâm adına ve hatta emperyalizmin birer taşeronu olanların yaptığı tahribat ortada. Artık kimseye güvenilmeyen bir süreç oluştu. Bu da büyük zarar verdi. Sanki bunlar İslam ve Müslümanlar aleyhinedirler.