Her ülkenin bir takım ekonomik ve sosyal problemleri olabilir. Bunlar ülkenin içinde bulunduğu şartlar dikkate alınarak giderilmeye çalışılır. Ancak, iktidar sahipleri öncelikli konusunu çalışanları insanca yaşayacağı bir ortama kavuşturmaktan önce oy hesaplarına öncelik verdikleri takdirde, bir sorun çözüme kavuşturulmaya çalışılırken eskisinden çok daha büyük ve giderilmesi çok zorlaşan sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Yıllardan beri her sene bir asgari ücret konusu gündeme gelir ve genellikle bir miktar artırılır ve mesele bir sene daha uyutulmaya terk edilir.
Çünkü bir yandan bir ailenin insanca yaşayabilmesi için sahip olması gereken gelir miktarı asgari ücret olarak tanımlanır ama asgari ücret yıllardan beri her ay açıklanan açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarının altında devam edip gidiyor. Böyle olunca da daha baştan bir takım kararlar ilan edilmeden toplumda bir karamsarlık havası esmeye başlar. Bunun sebeplerinin başında kanaatimce emeklilik, asgari ücret gibi konularda iktidarların yaptıkları köklü değişiklikler konuya çözüm getirmekten çok, yeni sorunları gündeme getirir. Bu ülkede uzun yıllar insanlar 40-43 yaşlarında emekli olabildiler. Böylece 20 sene hizmet eden bir çalışanın ömrü olduğu takdirde 40 yıla yakın emekli aylığı alabilmesi mümkün oldu.
Bu durumu devletin götürmesinin mümkün olmadığı sıkça dile getirildi. Sonuç olarak emeklilikte yaş sınırının artırılması ile sosyal güvenlik kurumlarının iflasının önleneceği söylendi. Hatta bu arada emekli olma hakkını kazanan bir çalışan işine devam edecek olursa alacağı emekli aylığı her sene biraz daha düştü. Sonuçta tüm yükseltmelere rağmen emekli aylığının alt sınırı 3500 liraya çıkmasına rağmen asgari ücret 5 bin 500 lira oldu. Sonuç olarak insanlar emekliliği hak eder etmez emekli olmaya başladı ama bağlanan emekli aylıklar çok düşük olduğu için ya çalışmakta olduğu iş yerinde ya da bir başka yerde iş bulabildiği takdirde çalışmasını sürdürdü. Kısacası emekliliği hak etmiş pek çok çalışan çalışmasını sürdürdü. Bu da genç işsizlerin sayısını artırdı. Emekli olanlar da emekliliğin tadını çıkartacak bir imkana kavuşamadılar. Söz gelimi bir Japon emekli ülkesinden kalkıp ülkemize tatile gelebilirken benim emeklilerim şehirler arasında seyahat ve tatil yapma imkanını bulamadılar, bulamıyorlar.
Bir ülkede emekli olanlar çalışır durumdaki hallerinden maddi olarak daha çok sıkıntı çekiyorlarsa sanıyorum böyle bir durum sürdürülebilir değildir. Sürdürmekte ısrar etmek emeklilerimizi yaşadıkları sıkıntıya mahkum etmek anlamına geliyor. Bunun için özellikle çalışan ve emeklilerin gelirlerinde bir düzenleme yapılırken bu işin seçim yatırımı olarak düşünülmemesi gerekiyor. Çünkü bu anlayış ile belirlenen yeni rakamların verdiği rahatlık kısa ömürlü oluyor. Ülkenin her türlü şartı ve çalışanlarımızın insanca yaşamlarını sağlayacak bir düzenlemenin gündeme gelmesi gerekiyor. Bu arada işverenlerin de içinde bulunduğu şartlar gözden kaçırılmamalıdır. Çünkü iş dünyası işçi, işveren ve devletten oluşmaktadır. Bunlardan birini devre dışı bırakacak bir düzenleme her kesimi daha da sıkıntıya sokabilir.
Bu arada emeklilik yaşını düşürmek kadar gerçekçi olmayan bir şekilde artırmak da yanlıştır. Söz gelimi emeklilik yaşının 70-75’e çıkartılması da sakıncalıdır. Çünkü özel sektörde bazı iş yerlerinde çalışanların belli bir yaştan sonra çalışmaları imkansız değilse de zorlaşıyor. İşverenler yaşlıların yerine genç istihdam etmek isteyebiliyorlar. Bu bakımdan emeklik konusunu çok yönlü ele almak, tüm kesimleri kollayacak bir düzenleme getirilmesi gerekiyor. Bunun için kesinlikle günü kurtarmaya yönelik uygulamalara sapmadan bugün ve geleceğin birlikte ele alınması şarttır. Bu konuyu kim daha fazla veriyor noktasına da taşımamak lazım. Sözün özü işveren ülke imkanlarından sonuna kadar yararlanırken çalışanlar senede 15 gün bir tatil yapma imkanı bulamıyorsa o ülkede işçi de işveren de mutsuz demektir.