İnsanın akrabaları, dostları, arkadaşları, çevresi, işi, okulu, korktukları, sevdikleri veya nefret ettikleri… İnsanın bulunduğu ortam ve dahası... Ve bu kapsamda insanın destekçileri, izleyicileri ve çelme takıcıları… Bazen dostun düşman olması, bazen düşmanın dost olması. Bazen en yakının, en çok sevdiğinin senin için bir anda en uzak olması. Veya hiç tahmin etmediğin kişinin, bir bakmışsın ki en yakınında olması. Hayat bu, böyle olacak, böyle de devam edecek…

İnsanı hiç yolda bırakmayacak olan ise, her yaptığı iyiliğe karşılığını hakkıyla verecek olan da Yüce Allah’tır. Fatiha Süresinin 5. Ayeti kerimesi şu şekildedir: “Biz Ancak Allah’a İbadet eder ve biz ancak O’ndan yardım umarız.”

Bir Müslüman, yegâne ibadet edilecek varlığın Allah olduğunu ve sadece hakiki yardımın ondan geleceğini tam olarak yüreğine kabul ettirirse Dünya’ya bakış açısı çok farklı olacaktır.

Birinci olarak insan Dünya’ya gönderilmesinin ana sebebini iyi anlamalıdır. Bizleri yoktan var eden Yüce Rabbimiz, Zariyat Süresi 56. Ayeti Kerimede “Bizi İnsanları ve Cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattık.” buyuruyor.

İnsan hedefleri ile vardır. Kendine koyduğu hedefler onu farklı noktalara, şehirlere doğru götürür. Doğduğu şehirde veya anasının babasının memleketinden gidenler, okuduğu mesleği yapanlar veya yapmayanlar, doğduğu ülkeyi daha müreffeh bir yaşam için terk edenler… Allah’ın helal dairesi çerçevesinde olduktan sonra hedefler de problem yoktur.

Fakat, hedefler veya belirlediğimiz rotalar bazen istediğimiz şekilde, bazen de istemediğimiz şekilde değişir… Ama asıl hedef var ve bu menzil hiç şaşmaz. Bunu biz belirlemiyoruz. Ne zaman biteceği belli olmayan menzil. Ama çok uzun sürmediği de aşikar. Ömür dedikleri o kısa vakit dilimi… Yüce Rabbimizin rızasında bir ömür geçirmek bize sunulan hayat…

Burada öyle önemli bir nokta var ki birkaç madde halinde sıralayalım.

1)      Kendimize bireysel koymuş olduğumuz hedefler, Rabbimizin koyduğu hedeflere ters düşmemeli.

2)      Üzerimize farz olan ibadetlerimizi, hiçbir dünyalık hedefimiz engelleyememeli.

3)      Kendimize koyduğumuz hedefler dünyasında odak noktamız, sonsuz ahiret hayatımıza göre şekillenmeli.

4)      Her nerede olursak olalım hedeflerimizin haramdan geçmemesi için çok gayret ve dikkat etmeliyiz.

Burada maddeler halinde sıraladığımız meselelerin özü şudur.

Yaşarken dikkat edeceğimiz ana gaye Allah’a kul olmaktır. Allah’a kulluğumuzu engelleyecek ne varsa onu elimizin tersiyle itmektir.

Namazımızı engelleyecek bir iş bize dünyalık olarak çok kazandırabilir. Ama o dünyalık bizim için çok değersiz olmalıdır. Çünkü Müslümanın gözünün nuru namazı engelleyen ne varsa oradan uzak durması gerektiğini bilecek şuurda olmalıdır.

Sahip olmak istediğimiz araba veya ev… Bize faiz ile gelecek ise gireceğimiz vebalin veya günahın boyutunu tahmin bile edemeyiz.

En mutlu günümüz olan düğünlerimiz v.b. etkinliklerimizin gerçekleşme tarzı Rabbimizin rızasına ne kadar uygun?

Kazandığımızdan vermemiz gereken zekâtımız…

Miras hakkı dağıtılırken hem erkek hem kadın açısından Allah’ın koyduğu hudutları korumak…

Bu maddeler uzatılabilir. İyi bilmeliyiz ki bizler bu dünya ya yalnız Allah’a ibadet etmek için gönderildik. İbadet ise namazla, oruçla başlar. Ama bu sadece başlangıçtır. Nasıl yaşadığımız, yukarıda ifade edilen durumlarda tavrımız hep ibadetle alakalıdır. Allah’a kul olmayla alakalıdır. Bu çerçeve de kulluğu daraltma lüksümüz yoktur. Kulluğun her anımızı kapsadığının farkında olmalıyız. Tuvalete girme adabını bize gösteren bir dinin iş ahlakımıza, aile ahlakımıza, para ahlakımıza da karışacağını unutmayalım.

Allah’a kul olmak hayatımızın ana hedefi olmalıdır. Bu da hayatımızı O’nun rızasına uygun şekillendirmekten geçer.