Eğitim her işin başında gelir. Hayatımızın her alanında bir şeyler öğreniriz, gelişiriz. Basit bir şekilde eğitimi tanımlayacak olursak; bireyin bedensel, duygusal ve zihinsel şekilde sahip olduğu yeteneklerin, belirlenmiş hedef doğrultusunda geliştirilmesine denir.  Öğrenim bilgi ile deneme ve uygulama ile olur. Burada bir kıssa paylaşarak konuya gireceğim.

Kıssa Vefa semtine ismini veren zat Ebul Vefa Hazretleri’n den. Kendisi Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra İstanbul’a gelerek Gayri-Müslimlere yaptığı tebliğle birçoğunun Müslüman olmasına vesile olmuştur.  

Bir gün Haliç kenarında öğrencileriyle ders yaparken sükûneti bozan sesler işitilir. Ses yaklaştıkça dikkatler dağılır. Kıyıya yaklaşan bir kayıkta iki hanım ve iki bey efendi, yarı sarhoş şarkılarla meşk edip eğlenirler. Bu durumdan öğrenciler rahatsız olup söylenmeye başlar, utanmıyorlar mı şu duruma bakın gibi. Öğrencilerin aksine Ebul Vefa duaya başlayıp, tanımadığı ve tavırlarından gayri-müslim olduğu anlaşılan zatlar için, burada olduğu gibi cennette de yüzünüz gülsün der. Nihayetinde kıyıya gelip inerler, Hazretin halim selim görüntüsünden onun yüce bir zat olduğunu anlarlar ve düştükleri durumdan dolayı utanırlar. Verdikleri rahatsızlık için özür dilerler, Ebul Vefa Hazretleri özrün kendilerinden değil Allah’tan istenmesini, ona tövbe istiğfar yapılmasını söyler. Bu durum öğrencilere olaylara müspet bakabilmeyi vurgulu bir şekilde öğretir, etki eder. Aynı şekilde sakin kalmayı, hoşgörülü ve dostane tavır içinde olmanın, bilgiye dayalı otoritenin eğitimde etkisini görürüz.

Bireylerin özellikleri olduğu gibi toplulukların da özellikleri, gelenek görenekleri, birikim, deneyim, tecrübe ve kültürleri vardır. Bunların başında dil ve edebiyat gelir. Dil ve edebiyat eğitimin olmazsa olmaz şartlarından biridir. Konuşmak iletişimin anahtarıdır. Dili anlaşılır kılmak kendi dilimizi konuşmaktan geçer. Dil ve edebiyatımızda kelimelere yüklenen anlamlar, duygular geçmişten ve inancımızdan gelir.

Bizi tanımlarken kendi dilimizi ve kavramlarımızı kullanırız. Geçmiş mirasımız ve inancımızdan gelen esaslar, mana ve duygular bizim dilimizi ve edebiyatımızı ortaya koyar. Bir şeyi tanımlarken bizden olan kavram ve kelimeler, konuyu daha doğru anlamamızı sağlar.

Yabancı dilleri öğrenirken kendi dilimizi koruyarak öğrenmeliyiz. Eğitimde uzun yıllardır, kendi kelimelerimiz yerine yabancı kelimeler kullanıldı, bunu yaparken çoğu zaman da yabancı kelime gerçek anlamının dışında kullanıldı. Netice olarak ortaya bozuk bir dil ve anlam çıktı.

Eğitim önemli deyince ayetlerden bahsetmemek olmaz. İlk inen ayetlerde Rabbimiz “Alak Suresi 1-Yaratan rabbinin adıyla oku! 2- O, insanı alaktan yaratmıştır. 3- Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten 4- (böylece) İnsana bilmediğini bildiren 5- Rabbin sonsuz kerem sahibidir.” Yine Zümer Suresi 9. ayette “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler (ilim sahibi kimselerle cahiller) bir olur mu? Şüphesiz, ancak temiz akıl sahipleri düşünüp öğüt alır.” buyurarak okumanın, öğrenmenin, bilmenin önemine değinmiştir.

Günümüzde eğitim modelleri oldukça gelişmesine rağmen, toplumda haksızlığın, hırsızlığın, gayri ahlaki olayların önüne geçilememiştir. Eğitim kurumları plan ve program olarak formasyonuna uygun pedagojik sistemler geliştirse de uygulamalar ve eğiticinin performansından kaynaklanan, insan faktöründen kaynaklanan yetersizlikler olabiliyor.  Derslerin başlama bitiş zamanı, ders süreleri, konuların seviyelere göre belirlenmesi, disiplinin uygulanması, uygun şartların oluşturulması, mekânların ve materyallerin sağlanması, kadroların eğitimli ve deneyimli liyakat sahibi kişilerden oluşturulması bile öğrencilerin çoğunun istenilen seviyede yetişmediğini gösteriyor.

Ders zili çaldığı zaman nöbetçi öğretmene rağmen öğrencilerin halen oyuna devam etmeleri, sınıfa öğretmenin bağrışmasıyla girmeleri, yarın trafikte kırmızı ışıkta geçeceklerine zemin hazırlamış oluyor. Hayatın diğer kurallarına uymamaları aynı yanlış davranışlardan kaynaklanır. Öğreticinin derse girince kısa kısa öğrencilere çalan zilin bir kural olduğunu, buna uyulması durumunda hayatı müspet hale getirebileceğini ifade etmesi, ta ki bu durumu düzeltene kadar tekrar etmesi öğrencilere etki eder.

Eğitim, öğretmen-öğrenci ekseninde geçekleşir, yani her iki tarafta insan bulunur, burada aklımıza gelen husus insan fıtratına uygun mu sorusudur, ya da eksiklik neler olabilir? Büyüklerimizden aldığımız en önemli nasihat, işlerinize besmeleyle başlayın ki hayırla bitsin sözüdür. Zaten ayette okumaya Yaradan Rabbinin adıyla başla emri vardır. Özetle eğitim insan fıtratına uygun olmalıdır, çok tekrarların olması kavranacak davranışın yerleşmesine ve kalıcı olmasına vesiledir. Bu konu birkaç kelime ve söz ile anlatılamayacak kadar geniştir. Sonra ki yazılarımızda devam etmek dileğiyle Allah’a emanet olunuz.