Kendi kuşağımızın değerlerinden uzaklaşan bir dünyadayız artık.
Genç neslin fedakârlığı, empatiyi, hatır bilmemesini yadırgamaktayız, yoksulları anlayamayan, ya da anlamak istemeyen yahut anlamamakta direnen bencil nesilden korkmaktayız.
Küçük insanların egoları deyip geçmek mi lazım yoksa onları koca koca meslekleri olmasına karşın eğitmek mi?
Haberlerde, üniversitelerin disko turları düzenlemesi geçmekte.
İlmin, araştırmanın, irfanın kaleleri olması gereken üniversiteler öğünerek, yaz programlarına disko turlarını da eklediklerini bildirmekte.
Eğlence miti, öylesine özenle korunmakta ki, en küçük itirazınıza şiddetle karşı çıkılabilmekte.
Bu eğlence terörüne bir ay önce ben de muhatap oldum. İlkokula başlayan torunum, ailesi şehir dışında olduğu için benim yanımda idi bu yıl. İstanbul’un uzak bir köyünde karşılaştığım olay, bir önceki nesil olan dört çocuğumun hiçbir öğretmeninde yaşamadığım bir hadise idi. Yılsonu geldi okuma bayramı diye dört birinci sınıf öğretmeni ortak karar alıp velilere sormadan bir restoran tutup, eğlence düzenlemişler. Dört çocuğumda devlet okulunun konferans salonunda okuma bayramı yaptılar; sunucu oldular, tiyatrolar, parodiler hazırladılar bizde öğretmenlerine şükran duyup çiçekler yaptırdık.
Davetiyeler gelince veliler itiraz etti, zira velilere danışılmadan bir program yapılmıştı, davetiye ücreti çok yüksekti, çocuğu ile gelecek aile bireyleri ile birlikte yüklü bir miktar tutmakta idi, kimisi, biz bu ücretin dörtte birine yemek yenecek yer bulduk, dediler. Genç öğretmenimiz çok kızdı, okulumuza da katkımız olsun diye yaptık dedi, bu sefer veliler veremeyeceklerini, durumlarının müsait olmadığını bildirdiler, öğretmen sanki lordun çocuğu, “olur mu canım hiç mi restoranda yemek yemediniz, çocuğunuzun özel günü, katılın”, dedi.
Ben de gitmeme kararı aldım.
Bu sefer öğretmen velileri tek tek aradı, derdini anlattı. İtirazımı ilettim,
sınıfın üçte biri gelmekte, çocuğumun arkadaşlarının olmadığı yere benim çocuğum da gitmemeli, dedim,”olur mu ben onları ikna ettim, gelecekler” dedi. Kalktık gittik, çocuklarımızın aktivitelerini değil de, öğretmenlerin eğlencesini izledik, oynamalara doyamadılar. “Ankara’nın Bağları” gibi içinde argo kelimeler olan arabesk parçalarla çocukları oynattılar.Müdür ve yöneticiler konuşma yapıp, böyle güzel program düzenledikleri için genç öğretmenleri tebrik ettiler.
Çoğu öğrenci gelmemişti, kendi okuma bayramlarına katılamadılar, hatıra fotoğrafında olamadılar. Bir utanç da masada yaşadık, yanımızda oturan veliler, çocuklarına yemek aldılar kendileri yemediler, boğazımıza dizildi. Genç öğretmenler, hiç oralı olmadı, bir sınıftan beş öğrencisi gelen bayan öğretmen bu utanç verici duruma üzüleceğine, pistte tepindi durdu.
Şimdi bu insanlık mı, vicdansızlık mı, genç öğretmenlerin duyarsızlığı mı? Eskiden öğrencisinin birisi bile eksik olsa öğretmeninin boğazına kan dolardı yeni yetmeler vur patlasın çal oynasın derken, değerleri çoktan tüketip bitirmişler.
Önceki gün, “Öğretmen Strateji Belgesi” çıktı. (2017) Öğretmenlere 4 yılda bir yeterlilik sınavı, eğitim fakültelerinde ‘öğretmenliğe uygun olmayanların’ başka bölümlere geçirilmesi, performans ölçümü, belgede dikkat çekici bölümler. Öğretmenlerin ölçüleceği kısım, umarım ütopya olarak kalmaz, çünkü çok şık hazırlanmış; “Öğretmen yeterlilikleri yeniden belirlenecek. Okul müdürü, meslektaş, öğrenci ve veli gibi öğretmene geri bildirim sağlayabilecek kimselerin de değerlendirmeye katıldığı, çoklu veri kaynağına dayanan bir performans sistemi gelecek”.
Umarım sevgi ve şefkat eksenli bir bakış açısı da bu ölçüme eklenir de, yoksul çocuklar merhametsiz genç nesil öğretmenler tarafından örselenmez. (MİLLİ GAZETE-2017)