Ekonomi ile ilgili her gün yeni bir olumsuz haber medyaya yansıyor. Her ne kadar iktidar yanlısı medya olumsuz haberleri görmezden gelerek farklı değerlendirmeler yapsa da insanlar günlük hayatlarında her an bu olumsuzluğa şahit oluyorlar. Söz gelimi son olarak TÜİK’in açıkladığı işsizlik oranı yüzde 14,7. İşsiz sayısı ise 1 milyon 376 bin artarak 4 milyon 730 bine ulaşmış. Buna işsiz olduğu halde kayda geçmemiş olanlar da eklendiğinde işsizlerin sayısı 7 milyonu geçiyor. Bu arada işsizlik oranının yükselmesinde istihdamdaki gerileme başı çekiyor. Çünkü iş hayatında çarklar giderek yavaşlıyor. Çünkü pek çok işletme ya küçülerek işçi sayısını azaltıyor ya da iflaslar soncu pek çok insan işini kaybediyor. Yapılan açıklamaya göre istihdam edilenlerin sayısı, Şubat’ta geçen yılın aynı dönemine göre 811 bin azalarak 27 milyon 355 bin kişi ile istihdam oranı ise yüzde 1,8 puanlık azalışla yüzde 44,8 oldu.
Dile getirmeye çalıştığım rakamlar TÜİK’e ait. Ancak, aynı gün iktidar yanlısı bir gazete bir ayda 200 bin yeni istihdam gerçekleştiğini belirterek olaya farklı bir bakış getiriyordu. Yani buna göre işsizlikte artış olmadığı gibi düşüş olduğu izlenimi oluşturuluyorken işsizlik oranlarının yüzde 14,7’de kaldığı doğrulanıyordu. Öyle anlaşılıyor ki aynı rakamları farklı farklı yorumlamak mümkün. Böyle olunca da en olumsuz gelişme olumlu imiş gibi gösterilebiliyor. Yani buna rakamlarla yalan söylemek mümkün demek yanlış olmaz. Hemen belirteyim ki keşke ülkemizde işsizlerin sayısı indirilebilinecek en düşük seviyeye indirilebilse, emeklilerin aldığı maaş açlık sınırının altında kalmasa, bunun da ötesinde hâlâ devlet tarafından ilan edilen asgari ücretin altında bir ücretle geçinmek zorunda kalan emekliler olmasa. Ne yazık ki gerçekler böyle görünmüyor.
Medyaya yansıyan bir başka ekonomi haberinde 4 aylık bütçe açığının 54 milyarı aştığı belirtiliyor. Bu açığın yeni vergiler ve borçlanma yoluyla kapatılmaya çalışıldığını söylemeye bile gerek yok. Ayrıca enflasyon rakamları bir türlü istenilen seviyeye indirilemiyor, devlet iç v dış borçlanma yapmadan bir türlü kurtulamıyor. Tüm bu gerçeklere rağmen İstanbul belediye başkanlığını kazanmanın ötesinde iktidarın gündeminde önemli bir konu yok. Her fırsatta ekonominin düzeltilmesi konusunda yeni paketler açıklanıyor, hatta olumlu bir tablo çiziliyor olsa da gerçekler söylenenlere uymuyor.
Bu yazıda dış politika üzerinde durmak istemiyorum. Bunu söylerken dış politikadaki yanlışların içeride ekonomiye önemli yansımaları olduğunu bilmiyor değilim. Ancak, kesin olan husus gerek dış politikadaki sıkışmışlıktan, gerek ekonomide ortaya çıkan olumsuzluklardan kurtulmak için millet ve partiler olarak birlikte hareket etmek, birlikte çözüm aramak ve uygulamaya koymak gerekiyorken özellikle iktidar kanadı ülke sorunlarını toplumun gözünden kaçırmak için olsa gerek gerilim politikasına sarılıyor. Sorunları çözebilmek için zaman kazanmak için de sergileniyor olabilir bu ayrıştırıcı üslup. Çünkü yıllardan beri seçimler ülke gündeminden bir türlü çıkmadığı gibi iktidar sahipleri hep aynı tavrı ve üslubu sergilemeyi sürdürüyorlar. 17 yıldır tek başlarına iktidarda olmalarına rağmen tüm sorunların sorumlusu muhalefetmiş gibi göstermeye çalışılıyor. Hâlbuki bu ülkede bir sorun varsa partilerin hep birlikte olaya destek vermesi, sorunların nasıl çözülebileceğinin açık kalplilikle ortaya konulması gerekiyor. Çünkü giderek kronikleşen sorunların çözümü için toplum olarak fedakârlık yapmak gerekebilir. O zaman insanımız hangi partiye oy verirse versin el ele vermek durumundadır. Ne var ki, iktidar her şeyi bildiği halde, ülkenin hiçbir sorunu yokmuş gibi davranıyor, söylem geliştiriyor. Hâlbuki seçim var ve ille de kazanabilmek adına toplumun ayrıştırılması mevcut sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirebilir. Dileriz aklıselim hâkim olur ve geç kalınmadan kucaklaşma sağlanır. (Milli Gazete)