“Çocuğu İslam fıtratı üzerine yetiştirmek için, ilk yapılacak iş, onun helal lokma ile beslenmesidir” İmam-ı Gazali
Allah’ın (cc) Kur’an-ı Kerim’de temel sınırları çizerek gıda üzerinde ısrarla durması ve bazı gıdaların yasaklanması sebepsiz değildir.
Helal kazancın insanı iyiliğe, iyi işler yapmaya; haram kazancın insanın kötülüğe ve kötü işler yapmaya sevk edeceğini İslam âlimleri ayet ve ilgili hadisler ile birçok eserde açıklamışlardır.
İslamiyeti yaşamanın elle tutulan kor gibi zor olduğu bir dönemde helal yaşam, helal yemek, helal içmek bir Müslümanın olmazsa olmazı ve imanî bir meselesidir. Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez." (Buhari, Büyü' 7, 23; Nesai, Büyü' 2, (7, 243))
“Evet, dua hacetleri açan bir anahtardır. O anahtarın dişleri ise helal lokma, helal elbisedir.” (Mecmaul Adap, Saadet Yayınevi)
Çocuklarımız bizim her şeyimiz. Her anne, babanın hayali çocuğunun edepli, saygılı, dürüst olması ve ileride çok iyi yerlere gelmesidir. Bunun için elinden gelen bütün imkânları sağlayan ebeveynin en çok dikkat etmesi gereken “gıda” konusunda hassas davranmadığını görmekteyiz. Çocuklar ağladığında, sevindiğinde ödül olarak verilen ürünlerin çoğu hazır gıdalardır. Kendi elimiz ile çocuklarımızı zehirlediğimizin çoğu zaman farkında bile değiliz.
KATKI MADDELERİNE DİKKAT!
Hazır gıda ürünler renklendirici, kıvam arttırıcı, tatlandırıcı ve raf ömrünü uzatmak için birçok işlemden geçmektedir. Ürünlerin içindeki katkı maddelerinin birçoğu insan sağlığını tehdit etmektedir. Bu katkı maddelerinin helal olmayan ve şüpheli bir şekilde üretildiği de bilinmektedir.
E250 Sodyum Nitrit: Et ve balıklarda (renk) koruyucu olarak kullanılır. Yan etkisi kanserojendir.
E211 Sodyum Benzoat: Hazır bisküvi, kraker ve içeceklerde kullanılır. Yan etkisi DNA hasarlarına yol açıyor. Çocukların yetişkin olduğu zamanda Siroz ve Parkinson hastalığına yakalanma riskini arttırır.
E950 Asesülfam: Sakızlarda, içeceklerde, jelatinli tatlılarda, puding kremalarda Aspartam ile beraber kullanılır. Yan etkisi kanserojendir.
E951 Aspartam: Yan etkisi baş ağrısı, hissizlik, epileptik nöbetler, halsizlik, major depresif, kas spazmı. Şekerden 200 kat tatlıdır.
E910 – 920 – 921 L-Cysteine: Hayvan ve insan kılından elde edilmektedir. Unlu mamullerin kolay kıvam alması ve pişmesine yardımcı olan protein çeşididir.
Günümüzde hazır gıda tüketen çocuklarda yaygın olarak görülen hiperaktivite, öğrenme güçlüğü, zihinsel gerileme, öfke patlamaları, uyku problemlerinin arkasında başka sebep aramamak gerekir.
Çocuğun ilk eğitimi ailede başlar. Ebeveynler önce kendi beslenme alışkanlıklarını düzeltmeli sonra çocuğuna etkili olmalıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) “ Yiyip içtikleriniz helal, temiz olsun! Çocuklarınız bunlardan hâsıl olur” buyurmuştur. Abdestsiz yere basmayan, besmelesiz süt emzirmeyen anneler; çocuğumuz bir şey istediğinde artık elimiz cüzdanımıza değil, vicdanımıza gitmelidir.
BİR DAMLA NAR’IN ÖYKÜSÜ…
"İstanbul'un Vefa semtinin ismi kendisinden kalan zamanın manevi erlerinden Şeyh Vefa Hazretlerinin bir oğlu vardı. Bu çocuk, o zaman henüz İstanbul'a çeşmeler yapılmadığı için evlere hayvan sırtında su taşıyan sakaların kırbalarını delerdi. (Kırba, eti yenen hayvanın derisinden tabaklanarak elde edilen tulum) Hazreti Fatih Devri meşayihlerinden olan Şeyh Vefa Hazretlerinin çocuğu bu kötü hareketini uzun zaman devam ettirdiği halde, sucular Şeyhin hatırına çocuğa bir şey demedikleri gibi, gelip durumu Hazreti Şeyhe bile anlatmaya cesaret edemezlerdi. "Sakalardan (sucu) bir tanesi artık dayanamayıp durumu çocuğun babasına açmaya karar verdi. Şeyhin huzuruna gelerek: "Ya Şeyh! Ne zamandan beri sizin çocuk bizim kırbalarımızı elindeki iğne ile delmekte ve akan suları ağzını dayayıp içmektedir. Biz bu zamana kadar bir şey söylemedik ama artık dayanılmaz oldu. Siz bir tembihte bulunsanız da çocuk bu halinden vazgeçse" dedi."
Oğlunun böyle çirkin bir iş yaptığını öğrenen Şeyh Vefa Hazretleri, çok üzüldü. Ne kadar kırbası delinen sucu varsa hepsini çağırıp zararlarını ödedi ve gönüllerini alarak "bir daha olmaz inşallah, suç çocukta değil, mutlaka bizdedir. Ya anası bir hata işledi yahut bende bir kabahat var" diyerek sucuları gönderdikten sonra, hanımını çağırıp meseleyi anlattı. “Hanım kabahat ya sende ya bende… İyi düşün çocuğa hamile iken veya emzikli iken haram bir şey yedin mi?" diye sordu. Şeyhin hanımı gayr-i meşru hiçbir şeyi yemediğini yalnız, çocuğa hamile iken komşunun bahçesindeki nardan canı çektiğini ve iğne ile delerek bir damla emdiğini söyleyince Şeyh sevindi: "Elhamdülillah hastalık teşhis edildi" diyerek gidip komşudan helallik dilemesini ve ne isterse vermesini söyledi.
HELALLİK İSTEMEK
Kadın gitti, evin kadınını buldu, durumu anlatıp hakkını helal etmesini rica etti. Narın sahibi, "Helal olsun komşu, bir damla nar suyunun ne kıymeti olur, keşke koparıp yeseydin" diyerek hakkını helal etti.
Ve bu mesele hallolduktan sonra Hazreti Şeyh oğlunu çağırıp tembih etmek lüzumunu bile hissetmedi.
Hakikaten ondan sonra çocuk, değil elindeki iğne ile sucuların kırbasını delmek, dönüp onlara bakmıyordu bile.
Sucular “keşke daha evvel durumu Şeyhe anlatsaydık. Şeyh oğlunu terbiye etmiş" diyorlardı. (Büyük Dini Hikâyeler, Osmanlı Yayınevi)