Yüksek Seçim Kurulu İstanbul seçimlerinin iptali ile ilgili kararının gerekçesini açıkladı. Özetle geç kalmış ve tatmin edici olmayan bir gerekçe. Gerekçenin iki önemli yönü var. Birincisi 754 sandık kurulu başkanı kamuda görevli değil, ikincisi KHK’lı 6 kişi sandık kurulu başkanı olarak görev almış. Ayrıca, 108 sandıkta sayım cetvelinin olmaması, oy kullanma hakkı olmamasına rağmen oy kullandığı tespit edilen kişi sayısı 706. Açıklanan gerekçeye göre şüpheli oy sayısının 300 binden fazla olduğu belirtiliyor. Tüm bunların hiç yaşanmaması gerekirdi. Ancak, şüpheli oy sayısı 300 denerek seçim iptali insana pek makul gelmiyor. Şüpheli değil geçersiz ve hileli oy kullanılmış olduğunu tespit edilmesi gerekir. Bunun ötesinde kamu görevlisi olmayanların sandık kurullarında görev almış olmaları kanuna aykırı olmakla birlikte önemli olanın o sandıklarda var ise hile ve usulsüzlerin tespit edilmesi gerekmez mi? Kaldı ki, bu kişiler kendiliklerinden gelip sandık başlarına oturmuş değiller. Onları oralarda görevlendirenler onlardan daha çok suçlu değil mi? Seçimler iptal edilirken öncelikli olarak gerekçede sıralanan yanlışları yapanlar, yani kamu görevlisi olmayanları sandık kurullarında görevlendirenler, KHK’lı 6 kişiyi sandık kurulu başkanı yapanlar, 108 sandıkta sayım cetvelinin bulunmamasından sorumlu olanlar suç işlemiş olmuyorlar mı? Böyle olunca öncelikli olarak bu yanlışlara zemin hazırlayanların yargıya intikal ettirilmeleri gerekmez mi?
Aslında seçimlerin iptali kararı ile birlikte bazı görevlilerle ilgili suç duyurusunda bulunulmuştu. Ne gibi sonuç alındığının kamuoyu ile paylaşılması önemli değil mi?
Bu arada beklediğim bir diğer husus ise AK Parti sözcülerinin sıkça dile getirdiği oyların çalındığı iddialarının gerekçede açıklığa kavuşturulması idi. Ama medyaya yansıdığı kadarıyla bu husus gerekçede yer almıyor. Oyların çalındığı iddialarının gündemde olduğu sıralarda oylar çalınmış ise hırsızın kim ya da kimler olduğu hususunun açıklanması gerektiğine dikkat çekmiştim. Gerekçede bu husus yer bulmadı. Buna karşılık, gerekçeli kararda bu hususun yer almayışı ile ilgili olarak AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım, “Gerekçeli kararda ‘oylar çalındı’ diye bir tarafın söylemini yazacak halleri yok. Biz bunu halk diliyle söylüyoruz” diyor. Ortada bir oy hırsızlığı varsa, bunun ille de ‘oylar çalındı’ şeklinde ifade edilmesi gerekmez. Herhalde bir oy hırsızlığının başka türlü bir ifade tarzı vardır.
Derdim ne birilerini suçlamak, ne de bir tarafın yanında yer almak. Derdim, hemen her konunun böylesine polemik haline getirilmiş, adaletin tecellisine katkıdan çok, halk nazarında mazlum mağdur görüntüsü elde etmek olunca doğrularla yanlışlar birbirine karıştığına dikkat çekmek. Bu durum ülkenin iç ve dış sorunlarını ikinci plana itiyor. Özellikle dışa karşı tek yumruk olmamızı engelliyor. Farklı görüşlerde olmamız kamplara ayrışmamızı gerektirmiyor.
Gerekçeli kararın medyaya yansıdığı gün (dün) gazetelerde genellikle, “ABD, Türkiye’ye 2 hafta süre tanıdı” başlığı atında yer alan haberde özetle şöyle deniyordu: “Amerikan haber kanalı CNBC’ye göre ABD Türkiye’ye Rusya ile S-400 füze savunma sistemini almak için yaptığı anlaşma hakkında son kararını vermesi için süre tanıdı.”
Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Savunma Bakanı Akar ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ‘S-400 anlamasından dönülmesi mümkün değil, o iş bitmiştir’ şeklinde açıklama yaptılar. Bu açıklamalara rağmen ABD’nin tehdit anlamına gelen açıklamalar yapıyor olması seçimlerin iptalinden daha mı önemsizdir? Millet olarak dikkatimizin bu sorunlara odaklanması gerekmez mi? (Milli Gazete)