Geldiğimiz noktada yeryüzünde yeteri kadar düşmanımız olduğunu herkes görüyor olmalı. Sadece terörle verdiğimiz mücadeleye bakıldığında bile terör örgütlerine hangi ülkelerin destek verdiği, bunun yanında arada birlik ve dostluk nutukları atmalarına rağmen bu tür söylemlerinin samimi olmadığını ülkeyi yönetenlerin göremiyor olması mümkün değil. Zaten sık sık olmasa da bir takım ülkemiz aleyhine hareket ve eylemler karşısında yapılan açıklamalar dost kılıklı düşmanlarımızın yeteri kadar bulunduğunu görüyoruz. Söz gelimi, Suriye’nin karıştırılmasından bu yana geçen süre içinde bir yandan ABD, bir yandan Rusya’nın, Suriye’deki üslerine yeni silahlar yığdıklarını ya da yeni üsler oluşturduklarının bilinmeyen bir yanı yok.
Kısacası, ülkemiz yıllardan beri terörle mücadele veriyorsa bunun sorumluları dost ve müttefik bellediğimiz ülkeler değil mi? Türkiye olarak yıllardan beri sınırlarımızın her karışını güvenli hale getirmenin mücadelesini verirken terör örgütlerini Haçlı-Siyonist ittifakının himayeleri altına aldıklarının artık gizlenebilecek bir yanı kalmamış durumda. Ülkemizin terör örgütlerinin kökünü kazıyana kadar rahat ve huzur görmeyeceği ortada. Bunun için diyebiliriz ki yıllardan beri ülkemizin sürdürdüğü mücadeleyi sadece terör örgütleri ile sınırlandırmak doğru değildir. Çünkü ülkemiz terörle mücadele ederken aynı zamanda terör örgütlerinin arkasındaki ülkelerle bir diğer ifadeyle Haçlı-Siyonist ittifakı ile de mücadele ediyor. Bu bakımdan yeryüzünde oluşturulmuş bir ittifakla ülkemiz başta olmak üzere İslam dünyasının huzurunu kaçırmak için yoğun bir çalışma devam ediyor.
Hemen belirteyim ki, ülkemiz ve İslam dünyasının sürekli olarak çatışmalara sürüklenmesi yeni bir olay değil. İslam düşmanı Haçlı-Siyonist ittifakı önce Osmanlı’yı parçaladı. Onlarca devlet ortaya çıkardılar. Çıkartılan bu devletlerle ilgili bazı problemleri olduğu gibi bıraktılar. Böylece Türkiye, her zaman bir takım problemlerle uğraşmak zorunda kalsın istediler. Bunun soncu olarak da sanki yerden bitiyor gibi bir takım terör örgütleri ortaya çıkıyor, çıkartılıyor. Bu bakımdan diyebiliriz ki, artık var olan düşmanların üzerine yenilerini eklemenin anlamı yok. Bunun için öncelikli olarak çevremizdeki ülkelerle çatışmaları bitirmek, bunun için de İslam kardeşliğinin hatırlanması, hatırlatılması gerekiyor. Biz ne zaman İslam Birliği’nden bahsedersek birileri hemen devreye girerek ‘Hangi Müslüman ülke ile birlik oluşturacaksınız’ sorusunu gündeme getiriyor. Hemen belirteyim ki, sadece Türkiye’nin değil tüm İslam dünyasının öncelikli çözüm bekleyen sorunu aslında sorun olmayan ancak İslam dünyasının bölüp parçalamasını çıkarlarına uygun gören Haçlı-Siyonist ittifakının oluşturduğu sun’i sorunlar arasında günlerimizi geçiriyoruz. İşin garip tarafı, bile bile ille de düşmanlarımızın boyası ile boyanmayı ilericilik gibi takdim ediyorlar. Böylece bizi ve tüm İslam dünyasını köklerinden ve kendi değerlerinden koparıp renksiz bir hale getirmenin peşindeler.
Aslında bu söylediklerim biraz olsun düşünen ve araştıranlar için meçhul değil. Yeter ki biraz olsun geçmişi ve geleceğimizi kendi değer yargılarımız açısından değerlendirebilelim. Böylece kendi aramızda kucaklaşmayı sağlayabilelim. Bu yolda atılacak bir adım, birbirimizle kucaklaşma yönünde atacağımız bir adım ile İslam Birliği yolunda ilerleme sağlamanın mümkün olduğunu görmek zor değil. Ne var ki, bunca dış düşman varken kendi aramızda sohbet etmeyi unutmuş, kavga etmeyi konuşmak sanar hale gelmişiz. Bir yandan zaman kaybı, öbür yandan üretim kayıpları ülkemizi zayıf düşürüyor. Böyle olunca da ister istemez Haçlı-Siyonist ittifakına ihtiyaç duyar halden kurtulamıyoruz. Unutulmamalı ki sınırlarımızın her karışını güvenli hale getirmenin yolu bir takım olmayan iç sorunlar oluşturup onlar arasında kendimizi kaybetmemizden geçiyor. Bu bakımdan dış düşmanların ortaya çıkardığı sorunları aşmanın yolu içeride samimi olarak kol kola girebilmemizden geçiyor.