Yıllardan beri ilk ve orta eğitimde sürekli değişiklik yapılıyor. Bu değişikliklerin daha iyiyi bulmak için yapıldığında şüphe yok ama artık sistemin ikide bir değiştirilmekten kurtularak belli bir çizgiye oturtulması gerekiyor. Çünkü eğitim sisteminde yapılan değişikliklerle iyiyi bulalım derken veliler ve öğrencilerin sürekli kafası karıştırılıyor. Özellikle zorunlu eğitimin 12 yıla çıkartıldığı bir dönemde sistem ile fazlaca oynamamak gerekiyor. Çünkü zorunlu eğitimin olduğu yerde öncelikli olarak öğrencilerin adreslerine en yakın okula kayıtlarını yaptırabilmeleri gerekir. Bunun adına ister adrese dayalı kayıt sistemi deyin ister yerel yerleştirme deyin fark etmez. Önemli olan devletin öğrenci ve velilere okuyacakları okulları belirlemede kolaylık sağlamasıdır.
Özellikle liselere geçişte LGS var. Bu sınav öğrencilere en yakın liseye girmekten çok önceden belirledikleri bazı liselere girebilmelerini sağlamak için yapılıyor. Hatta kontenjanları da açıklanıyor. Ancak, bu okulların kaliteli ve başarılı olarak nitelendirilmesi kafalarda çeşitli soruları da gündeme getiriliyor. Söz konusu okullar diğerlerine göre kaliteli ve başarılı ise diğer okulların başarısını ve kalitesini yükseltmek de devletin görevi değil mi? Böyle bir ayrım sadece okullar arasında yapılan bir ayrımı değil, öğretmenler ve öğrencilerinde bir ayrıma tabi tutulması anlamına geliyor. Bu bakımdan gerçekten öğretmenler arasında büyük başarı farkları varsa, en azından yaz tatillerinde bu açığın kapatılmasını sağlayacak kurslar açılamaz mı? Çünkü adı ister özel okul, ister başarılı okul, ister devlet okulu olsun tüm bu okulların öğretmenleri belli bir eğitim alıyor, aynı şartlarda tahsil hayatını tamamlıyorlar. Elbette, bir takım kişisel farklardan dolayı bazı öğretmenler derslerini daha çekici hale getirebilirler. Ancak bu durum okulların başarısı konusunda akla kara gibi ayrıştırılmasının bir başka ifadeyle nitelendirilmesinin sebebi olmamalı.
Bir başka husus ise zorunlu eğitimin 12 yıla çıkartılması öğrencilerin evlerine en yakın okullara öncelikli olarak yerleştirilmesini de zorunlu hale getirir. Evlerine en yakın okula girmek istemeyip de bir başka okula girmek isteyenler için zaten ayrı bir sınav yapılmaktadır. Kısacası yerel yerleştirme ile bir okula girememiş öğrenci kalmamalı diye düşünüyorum. Bunun ötesinde birde açık liseler var. Bu liselere LGS’ye girmemiş ya da girmiş olduğu halde tercih yapmayan öğrenciler giriyor. Bir bakıma zorunlu eğitim böyle devam ettirilmiş oluyor. Bu noktada açık liselerin geçmişteki akşam liselerine benzer hale getirilmesinde yarar var. Yani, okumak istediği halde çalışmak zorunda olan çocuklarımız bu liselere kayıt yaptırmalı. Yoksa okumak istemediği halde açık liseye öğrenci kaydırmak pek sağlıklı bir yaklaşım olmaz. Geçmişte akşam liseleri imkânsızlıklar sebebiyle ya liseye hiç gidememiş ya da gittiği halde çalışmak zorunda olduğu için okulu bırakmış olanlara bu tahsillerini tamamlamaları için bir imkân sağlamıştı. Kısacası, zorunlu eğitim gereği bir okula kayıt yapmaktan çok, okuma imkânı bulamamış ama bu arzusu canlı olan yavrular için bir imkân olmalı. Şu anda da gündüz bir yerde çalışan, aynı zamanda açık liseye giden ve sınıfları geçen öğrencilerin olduğunu biliyorum. Bu durumun teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Daha baştan tercih yaparken çalışan öğrenciler açık liseyi tercih edebilmeliler. Tercih yapmayanların gittiği bir okul olmaktan çıkartılması gerekiyor.
Son söz; eğitim sistemi ile her yıl oynamak alışkanlığından kurtulmak gerekiyor. Çünkü her değişiklik bir takım faydalar sağlarken, zarar da veriyor.