Millet İttifakı’nın hazırlayıp toplumun bilgisine sunduğu Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem anayasa taslağı, her konuda olduğu gibi bu sefer de iktidar kanadına beğendirilemedi. Gerçi beğenip beğenmemek konusunda son sözü söyleyen millet olacak ama iktidar kanadının milleti kendi çizgilerinde hareket ettirmek üzere yaptıkları açıklamalarda genellikle Millet İttifakı’nın teklifi “ucube” olarak nitelendiriliyor. Ucube kelimesinin içinde teklifin teröristleri, bir diğer ifadeyle terör örgütü partisini kollayan bir ucube olarak nitelendiriliyor. Hemen belirteyim ki, iktidar kanadı ayakta kalabilmenin ilk şartı olarak kendileri ile olmayanları teröristlikle suçlamakta bulmuş. Bunu yaparken özellikle de Millet İttifakı partilerini, terör örgütü partisini kollamakla suçluyor. Böyle bir nitelendirme ister istemez mevcut bir parti ile terör örgütü arasında bir bağ kurmak oluyor. Böyle bir bağın kurulabilmesi için bu ülkeyi 20 yıldır idare etmekte olan iktidar kanadının elinde deliller olması gerekir.
Çünkü delilsiz, yargı kararı olmadan bir partiyi suçlamak sadece ülkede huzuru kaçırmaktan öte geçmez, geçmiyor da. Çünkü bu ülkede yıllar boyu bazı kesimler beğenmedikleri partilere bir takım sıfatlar yüklediler, suçlu ilan ettiler. İlan etmekle de kalmadılar, yargıyı harekete geçirerek kapattırdılar.
Bunları yeniden hatırlatmaktan maksadım geçmişte yaşadığımız benzer olayların insanımıza ve ülkemize yaşattığı sıkıntıları hatırlamaktan ibaret. Çünkü mademki ülkemiz bir hukuk devletidir ve demokrasi ile yönetilmektedir. Hayatın her alanını düzenleyen yasalar vardır ve bu yasaların suç saymadığı bazı sebeplerden dolayı bir takım yetkili ve etkili kişiler insanları mahkûm edemezler. Eğer bir de suçlama ülkeyi yönetenlerden geliyorsa o zaman ister istemez, “Bu ülkeyi 20 senedir siz yönetmiyor musunuz?” sorusu akla gelir. Çünkü yöneticiler suçlayarak haklı olduklarını ispat etmiş olmazlar. Haklı olduklarının ifadesi olarak demokratik sistemlerde yargı kararları gerekir.
Eğer 20 senedir bu ülkede hâlâ bir parti terör örgütü partisi olarak yöneticilerce suçlanıyorsa o zaman böyle bir terör örgütü partisi nasıl kuruldu, bugüne kadar nasıl varlığını korudu sorusunun cevabının verilmesi gerekiyor. Aksi halde devlet, geçen süre içinde görevini yapmamış anlamına gelmez mi? Bu soruya birileri evet cevabı verdiği takdirde siz niçin görevinizi yapmadınız diye sormakta haklı olunur. Hemen belirteyim meselem kimin haklı ya da haksız olduğunu tartışmak değil. Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi bu ülkede yasalar karşısında kimin haklı kimin haksız olduğuna karar verecek yargıdır. Yargının verdiği kararlar tartışılmaz değildir. Ama buna rağmen kişileri ve kurumları her aklına gelen istediği gibi suçlayamaz, suçlayacak olursa yetkisini aşmış olur.
Bu noktada yıllardan beri terörle mücadele ediliyor. Buna rağmen terör örgütlerinin bir türlü kökü kazınabilmiş değil. Ancak bu kazınamaz anlamına da gelmiyor. Sadece yıllardır süren terörle mücadele edildiği halde terörün sürüyor olmasının ana sebebi terör örgütlerinin arkasında bir takım ülkelerin verdiği destek olduğu da biliniyor. Başta ABD olmak üzere Haçlı-Siyonist ittifakına dâhil ülkeler terör örgütlerini her bakımdan destekliyorlar. Hatta bu destek Dışişleri Bakanımızın ifadesiyle ülkemize ABD’nin teröristlere yönelik harekâtımızda karadan harekât edilmemesini tavsiyeye kadar varabiliyor. Havadan sopayı yiyen terör örgütlerinin elebaşları bir kara harekâtının engellenmesi için başta ABD olmak üzere destekçilerinin kapısını çalıyorlar. Onlar da Türkiye’ye harekâtımızın çerçevesini çizmeye kalkıyorlar. Hem de bunlar hâlâ dost ve müttefik olarak biliniyor. Yani terörle çalışıyorlar. Bu bakımdan öncelikli olarak bu dost bildiğimiz düşmanlara karşı net bir tavır belirlenmesi gerekiyor.