Terörün Bitmeyen Acıları

Abone Ol

Havalar soğuyunca dünyanın en güzel şehirleri bile içine kapanır.
İstanbul öyle değil işte.
Her mevsim kıpır kıpır.

Şehrin misafir odasıdır adeta İstiklal Caddesi.
Yerli, yabancı turisti en çok orada ağırlamaktayız.
Terör, İstanbul’un misafir odasını vurdu.
Canlarımızı yaşamdan kopardı.
Ne ki bu kanlı terör, öncekilere benzememekte.
Kirli, irinli tezgâhta özel olarak dokunmuş, belli.

Türkiye topraklarında “Arap” nefretinin bu kerte artırıldığı süreçte, bir Arap kadının bu eylemi yapması.
Sokaktaki simitçiyi bile şüphelendirmekte.

Sanki son anda kuklacının çubuklarına kamuflaj pantolonuyla takılmış gibi.
Başarısız devletleri, zayıf hükümetleri Somali, Nijerya örneğinde inceleyen siyaset bilimi teorisyenleri,
El Şebap, Boko Haram ile ya da bizim toprakların yıllanmış terör örgütleri ile kıyaslamaktalar.
Hiç birine uymamakta.

İntihar bombacılarının kendilerini yok ettikleri kanlı saldırılardan sonra Arap kadınla hangi senaryo yazılacak, merak konusu.

Gelişmiş devletlerin taşeron örgüt kullandıkları bir realite.
Bu kadını ve örgütünü hangi devletin kullandığı muamması çözülebilir mi orası meçhul.
Zaten turizmi de vurmaya hevesli ABD, taziyesinde bu tehditten çekinmiyor.
Fakat sokaktaki vatandaşı düşündüren, bu ekonomik darboğazlara bir de ırkçı saldırılar eklenirse.

Öyle ya.
Çalıştıkları fabrikanın yanındaki kulübede kalan Suriyelileri gece uykularında öldüren vicdansızlar,
Arap terörist üzerinden kardeş halklar daha ne kadar gırtlak gırtlağa gelirler, belli ki tezgâh başında iyi hesaplamışlar.

Göçlerin hızlanacağı, misafirliklerini sonlandırmak istemeyenlerin hırçınlaşacağı, daha fazla gidiş bekleyenlerin asabileşeceği bir yangının da fitili ateşlendi.
Basının ısrarla bazı soruları atladığı da bir realite.

Terörist kadının birlikte yürüdüğü kameralara takılan iki İsrailli kadın asker ellerini kollarını sallayarak, sorgulanmadan ülkelerine gittiler.

Teröristin kolundaki Davut Yıldızı dövmesi, mor kazağının kolundan gözükmekte.
Ayrıca kadın teröristin emniyet tarafından daha önce takip edildiği bilgisi de vahim endişeleri beraberinde getirmekte.

Eylemi yapan, başına kefiyesini takıp Filistin düşmanlarına kafa tutan Leyla Halit değil.
Ekmeğini yediği, suyunu içtiği, misafir olduğu ülkenin başına ördüğü çorap, sadece kendi canını yakmayacak hem kendi halkına hem de ev sahibi ülkeye pahalıya mal olacak.
Göle nefret mayası çalanlar zaten çok hevesliydi.

Düşmanlıklar, kavgalar, kapışma, kargaşa, kardeş halkların savaşı nasıl iştahla beklenmekteydi.
Eller armut toplamamakta elbet, twitler atılmaktaydı, “Benim Arap, Suriyeli, Afgan, Iraklı kardeşim olamaz; Türk, Kürt, Alevi kardeşim olur” diye.

“Müslümanlar kardeştir”, ütopya olup tedavülden kalkmıştı zaten.
Puzzele’ın parçaları yeterince sökün eder mi bilmem.
Hrant Dink öldürülmeden önce de havada nefret kokusu vardı, kimi medya bunu körüklemişti.

Önümüzde zor bir süreç beklemekte hepimizi.
Bir kardeş kavgasından, kanlı hesaplaşmalardan Rabbim ümmeti korusun.