Stratejik ortak ama aralarına almazlar

Abone Ol

ABD ve AB ile ilişkilerimizin her tarif edilişinde karşılıklı olarak ’stratejik ortak’ olduğumuz vurgulanır. Ama bu tarifin içi hiçbir zaman doldurulmaz, ne anlama geldiği belirlenmez. Olay sadece sanki dostmuş gibi bir algı oluşturmaktan ibaret kalır. Bu gerçeği görmek için her yıl yayınlanan Türkiye ile ilgili raporda yer alan hususları okumak yeterli olacaktır.

Avrupa Birliği Komisyonu’nun bu yılki Türkiye Raporu’nda bir yığın eleştiri sıralandıktan sonra satır arasında Türkiye’nin “stratejik bir ortak” olduğu belirtilmiş. Belli ki, AB’de de bu ifade sadece sırt sıvazlanmak için kullanılıyor. Gerçekten, AB için Türkiye stratejik ortak olarak görülüyor olsaydı bunca yıldır kapıda bekletilmiş olmasına rağmen hâlâ yayınlanan raporda, müzakere sürecinin durma noktasına geldiğine dair 2018 AB kararına atıf yapılarak insan haklarının tümünde gerileme olduğu belirtilerek, “Yeni fasılların açılması ya da açılmış olanların kapanmasının söz konusu olmadığı” ileri sürülebilir miydi?

Yani AB’nin ülkemize bakışı değişmiş değil. Aslında AB’nin bu yaklaşımı sürpriz değil. Çünkü Türkiye ne yaparsa yapsın, onlara benzeyebilmek için verilen ev ödevlerini yapmak için ne kadar çaba gösterirse göstersin, insanımızın Müslüman kimliği devam ettiği sürece aralarına almaları söz konusu olmayacaktır. Çünkü AB bir Hıristiyan birliğidir. Avrupa ülkelerinin böyle bir birlik kurmasının şaşılacak bir yanı yoktur. Ancak, bu birliğe üye olabilmek için kuruluşundan bu yana yaklaşık 60 yıldır kapıda bekletiliyor oluşumuzu içimize nasıl sindirebildiğimiz önemlidir. Yıllardan beri biz üye olabilmek için çalıştıkça onlar bildiklerini okuyorlar. Yapılan iş sadece kapıda tutmalarına gerekçe üretmek. Bizim o gerekçelere sert cevaplar veriyor olmamız, AB’den gelen raporlara sert tepkiler veriyoruz ama netice değişmiyor. Yine kapıda bekleyen biz bekleten AB.

Son yayınlanan rapora da yine sert bir tepki verildi, söz konusu raporu kabul etmemizin mümkün olmadığı vurgulandı. İkide bir AB üyeliği vazgeçilmez hedefimiz şeklinde açıklamalar yaptıktan sonra, çeşitli kereler yayınlanmış raporların bir benzerine sert tepki vermiş olmak neticeyi değiştirir mi? Sert tepki vermek yerine bir eylem ortaya konulamaz mı? Eğer üyelik başvurumuzdan vazgeçmek ya da Gümrük Birliği’nden çekilmek gibi bir adım atılamıyorsa sert ya da yumuşak tepki verilmesi neye yarar?

Bu vesile ile ABD ve AB ile ilişkilerimizin benzer bir görüntü verdiğini vurgulamak isterim. Çünkü her fırsatta ABD’nin stratejik müttefikimiz olduğunu tekrarlarken, ekonomik ve askeri pek çok hususta aleyhimize adımlar atan ABD ile benzer bir çizgiyi izleyen AB’ye karşı yeni bir strateji belirlemek gerekiyor. Bu yapılmadığı sürece tepkimizin sert ya da yumuşak olması muhataplarımız üzerinde istediğimiz etkiyi oluşturmuyor. Öyle olmasaydı istediğimiz füze sistemlerini satmayan ABD, Rusya’dan S-400 füze sistemlerini almak için anlaşma yapmamız karşısında zıplayıp durur muydu? Hemen belirteyim ki, derdim çatışma kışkırtıcılığı değil. Dış politikada sorunların genellikle diplomasi yoluyla çözülmesi gerektiğini biliyorum ama söz gelimi AB ile 60 yıldır hep aynı durumu yaşıyor olmamız yeni bir strateji tespit etmemiz gerektiğini göstermez mi? Aynı durum ABD için de geçerli. Onlar hep ev ödevi veren öğretmen pozisyonundalar. Bunun için de verdikleri ödevin sonucunu takip ediyorlar. Hâlbuki her bağımsız ülke ilişkilerini belirlemekte özgürdür. Öyle olması gerekir. Bağımsız davranmaya yetmiyorsa, bunun için güçlü olmak gerekiyor, yolu da millet olarak birlik olup güçlü ülkelerin arasına girmekten geçiyor. Günümüzde sert açıklamalar değil, güçlü olmak geçerli.