Gündem

Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve D-8 İslam Birliği

Abone Ol

Osmanlı’nın tarih sayfasından çekilmesinin en büyük ve yıkıcı sonucu, dünya siyaset arenasında Müslümanları himaye eden gücün dağılışı oldu. Osmanlı’ya son yüzyılda her ne kadar “Hasta Adam” denilse de dünyadaki siyasette ağırlığını gösteriyordu. Hâlâ mazlum coğrafyası için ümit ışığı Osmanlı Devleti idi.  II. Abdülhamit padişahlığı sürecinde İslam Birliği fikrini hayata geçirmek için çalışmış hatta bu konuyu “Hicaz Demiryolu” projesi ile somutlaştırmıştır.

Modern zamanlarda Müslümanlar hayatta kalmak ve var olabilmek için İslam Birliği’ni kurmak zorunda olduğu daha o zamanlardan tespit edilerek uygulamaya çalışılmıştır. İslam Birliği fikri hem Osmanlı’yı ayakta tutmak hem de git gide vahşileşen batılı, sömürgeci devletlere karşı durmak için bir kalkan olacaktı. O tarihlerden bu döneme gelene kadar İslam Birliği’nin kurulması gerektiğini ispat eden binlerce olay yaşandı.

I. Dünya Savaşı olmuş, Osmanlı’nın toprakları parçalanmış, yerine irili ufaklı birçok ulus devler kurulmuş, diktatörlükler ve ırkçılık cereyanları artmış, II. Dünya Savaş’ı yaşanmış, milyonlarca insan heder olmuş, savaşlarda yeni teknolojilerin kullanımıyla çok daha fazla sivil hayatını kaybetmiş, Yalta Konferans’ı yapılmış, dünya büyük devletler(!) arasında taksim edilmiş, yeni sömürü sistemi anlaşılmasın için “Doğu-Batı Bloğu” adında iki kutuplu dünya sistemi kurulmuş, daha önceden sömürülememiş yerler o ülkelerde yetiştirilen “efendilerine hayran” yerli işbirlikçiler eliyle sömürüye açılmış, Filistin’de İsrail Devleti(!) kurulmuş, sözde sömürdükleri yerlerden çekilen ırkçı emperyalizm Ortadoğu’da ve sömürdükleri yerlerde yeni sorunlar bırakmış (Filistin, Keşmir, Bosna), Soğuk Savaş dönemi ezilen halkların sayısını artırmış, dünya tarihi hiç yaşamadığı vahşeti yaşamıştır.

Dünyanın yirminci yüzyılı bu şekilde geçmiştir. Tarih sahnesinden Müslümanlar el çektirildiği için dünyada adaletten bahsedilememiştir. Yalta’da alınan kararlar sonucunda dünya kapitalizm ve komünizmin çeneleri arasında ezilmiştir. Bu arada dünyada şekillenen sömürü sistemi en çok Müslüman coğrafyayı etkilemiştir. Müslümanların yaşadığı coğrafya baskı zulüm, kan ve gözyaşı hâkim olmuştur.

Berlin Duvarı’nın yıkılması ile iki kutuplu dünya sistemi bozulmuş, Soğuk Savaş döneminin kurumu olan NATO’nun varlığı tartışılır hale gelmiştir. NATO’ya üye olan Batı Bloğu yaptıkları toplantılarda NATO’nun gerekliliğini tartışmışlardır. 1990’da İskoçya’da gerçekleştirilen NATO Toplantısı’nda bu konuya son noktayı İngiltere Başbakanı ‘Demir Lady’ lakaplı Margaret Teacher koymuştur. Bu konuşma tek kutuplu dünyanın hedefinde İslam olduğunu deklare eden konuşma olmuştur. Bu konuşmada Teacher şunları söylemiştir: Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, “Şimdi ne yapacağız, NATO’yu fesih mi edeceğiz?” sorusuna Teacher: “Düşmanı olmayan ideoloji yaşayamaz. Bizim yaşayabilmemiz için mutlaka bir düşmanımızın olması lazımdır. Sovyet Birliği dağıldı ve düşman olmaktan çıktı. Onun yerine yeni bir düşman koymamız gerekiyor. Bu yeni düşman İSLAM olacaktır.” (Alan, syf: 10)

Dünyanın anatomisini çizdiğimiz yukarıdaki yaşanılan olaylar göstermektedir ki, İslam Birliği kaçınılmazdır. Müslüman yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak barış, huzuru ve saadeti gerçekleştirecek bir sistem kurmak zorundadır. Müslümanlar İslam’ın emri olarak ta İslam Birliği’ni kurmak için çalışmak zorundadır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Müslümanlar bir bedenin uzvu gibidirler” diyerek Müslümanların birbirleriyle irtibatlarının düzeyini işaret etmektedir. Bedenin bir yerinde en ufak acı oluşturacak bir durum olduğunda nasıl bütün beden o acıyı veren kaynağa karşı savunmaya geçer ve acının dinmesi için çalışırsa tüm Müslümanlar aynı his ve hızla acıyı iyileştirmek ve acının kaynağını ortadan kaldırmak için çalışmak zorundadır.

İslam Birliği’nin zarureti hangi açıdan bakarsak önümüzde durmaktadır. Müslümanlar bulundukları coğrafi konum açısından enerji sağlayan topraklarda yaşamaktadır. Ama gel gelelim ham kaynak olarak çıkan madenleri batıya taşınmakta ve batıdan gelen işlenmiş katma değeri yüksek mamulleri almaktadırlar. Müslümanlar ellerinde bulunan nimetleri değerlendirememekte ve kısır bir döngü şeklinde batıya mahkûm olmakta.

ERBAKAN HOCA ÖMRÜ BOYUNCA İSLAM BİRLİĞİ İÇİN ÇALIŞTI

Yirminci yüzyılda Türkiye’de çıkan Milli Görüş, İslam Birliği’ni yeniden dünyanın gündemine getirmiştir. Dünyada yaşanan sömürü sistemine dikkat çeken Milli Görüş tüm dünyanın kurtuluşu olacak projeler geliştirerek dünyada bir ümit ışığı oldu. Siyasete girdiği ilk günden itibaren İslam Birliği’ni kurmayı savunmuştur. Erbakan Hoca ömrü boyunca İslam Birliği için çalışarak işin şuurunda olmayan Müslümanlara konunun ehemmiyetini anlattı. Hükümet ortağı olduğu dönemlerde İslam Birliği’ni kurmak için birçok çalışmaya ima attı.

Erbakan, 54. Hükümet’in Başbakanı olduğu zaman ilk iş olarak İslam Birliği’nin çekirdeği olan D-8’leri kurdu. Farklı kıtalardaki sekiz ülkeyi tek masa başında topladı. Bu sekiz ülkenin potansiyelini de Erbakan Hoca şöyle anlatır: 

“Bu masanın etrafında temsil edilen sekiz ülkenin toplam GSMH’sı 600 milyar doları aşmaktadır. Dünya GSMH’sı ise 25 trilyon doların üstündedir. Yani birlikte, dünya GSMH’sının ancak % 2,4’ünü oluşturmaktayız. Hâlbuki bunu on misline çıkaracak potansiyelimiz vardır. Toplam GSMH’mız dünya GSMH’sı içinde %15’e ulaştığında, toplam ticaret hacmimiz bugünkü 400 milyar dolar düzeyinden 1 trilyon dolar düzeyine ulaştığında, dünya ekonomik arenasında bizim de fazla söz hakkımız olacaktır.”

Tarihteki tüm birlikler pazarlarda kurulmuştu. Erbakan bunun bilinciyle öncelikle bütün Müslümanları batının pazarı olmaktan çıkaracak projeleri gerçekleştirdi. Dünyaya baktığımızda tüm enerji kaynağı olan ülkeler bu ülkeler. Yeraltı ve yerüstü madenler açısından, insan kaynağı açısından zengin olan ülkeler Müslüman ülkeler. Bu zenginliğe rağmen dünyadaki nimetlerden en az faydalanan yine bu ülkeler. Ve bu ülkelerin ticareti birbirinden daha fazla batılı ülkelerle. Bunun sistemin yerine adil bir sistem kurulmalıydı.

İslam Birliği’nin çekirdeği olan D-8 ülkeleri taşıdığı gelişim kabiliyeti açısından geniş bir pazardır. Hem gelişime açık olması açısından hem de teknoloji konusunda gelişime açık olduğu için egemenlerin kaybetmekten korktuğu bir pazardır. Bu pazara hakim olmak Müslümanların varlıklarını devam ettirmesi için zarurettir.

D-8’lerin kuruluşu için Erbakan şu ifadeleri kullanmıştır: “20. asrın tecrübelerine dayanılarak 21. asra girerken bütün insanlığa huzur, barış ve saadet getirecek, Yeni Bir Dünya’nın kurulması ve 5 milyar kalkınmakta olan ülkeler insanlarının ve 820 milyonluk 8 kurucu üye ülkenin bütün insanlarına barış, huzur ve saadet getirmek için D-8’ler üye ülkelerin özverili çalışmalarıyla kurulmuştur.”

D-8’lerin amacı sadece Müslümanları refah ve huzur içinde yaşayacakları bir birlik kurmak değildir. D-8’lerin amacı tüm insanların hakkı olan bir dünyada yaşamalarını sağlamaktır.

İslam Birliği’nin kurulmadığı bir dünyada hangi birliğe girersek girelim hangi uluslararası kuruluşlarda olursak olalım sadece ırkçı emperyalizmin/Siyonizm’in/sömürü sisteminin devam ettirmeye sebep olunur.

D-8’leri harekete geçirebilmek yerine en son örneğini Berlin’de gerçekleşen Libya için yapılan toplantıda gördüğümüz gibi olaylarda aktif görüş bildirmek, etkin olmak yerine hazırlanan daha önce de Türkiye’ye biçilen “rol model” ülke vazifesini yerine getirmiş olunur.

Oysa bizim inanışımıza göre Müslümanlar hakkı üstün tutar ve kaldırır. Yalta Konferansı’nda tasarlanan dünya zulüm dünyasıdır. Haklı olanı değil, güçlü olanı haklı gören bir dünyadır. Dünyanın tüm zenginliklerini bir avuç insana aktaran dünyadır. Başta Müslümanlar olmak üzere kendinden olmayan herkesi ezen bir dünyadır.

Ve Milli Görüşçülerin görevi II. Yalta Konferansı’nı yapıp Yeni Bir Dünya’yı kurmaktır.

Kaynak: “D-8 Yeni Bir Dünya” (Bülent Alan)