Neden Medine değil de Basel ya da Paris?

Abone Ol

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışının bir nevi başlangıcı olarak, 1897’de Basel’de toplanan Yahudi Kongresinde alınan kararların olduğunu söyleyebiliriz. Basel İsviçre’nin önemli kentlerinden biri. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1924’te oluşturulan ilk Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sı İsviçre Medeni Kanunu’nu benimsemiş ve bu kanun Türk halkının kültürüne uydurulmaya çalışılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu, 1858’de Fransız ceza kanunu ithal ederek uygulamaya çalışmış ise de İslam hukuku geleneksel uygulamasına devam etmiştir. 1924 Anayasasında ikinci madde olarak “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Dini İslam’dır” ibaresi konulduğu halde. Ceza hukuku olarak İslam hukuku değil de Fransız ceza hukuku yürürlüğe konulmuştur.

Yani nüfusunun yüzde yüze yakını Müslüman olan bir ülkede İslam hukuku değil, Nüfusunun tamamına yakını Hıristiyan olan ülkelerden ithal edilen hukuk kuralları uygulanmaya çalışılıyor. Gelinen noktada ülkemiz ve halkımızın durumu ortadır. Her türlü tedbir ve önlem alındığı halde gün geçmiyor ki soygun, gasp, cinayet, terör, zina, hırsızlık, haksızlık, adam kayırma, rüşvet; hadisesi olmasın. Balici, tinerci, esrarkeş, sarhoş, ayyaş, meyhaneci, kumarhaneci, kumarcı alabildiğine çoğalmış. Televizyonlar sürekli suça ve zinaya teşvik edici yayınlar yapmakta. Zina suç olmaktan çıkarılmış. Devlet eliyle dahi toto, loto, piyango derken yasal kumar oynatılmaya devam ediliyor…

Bundan birkaç yıl önce yapılan bir araştırmada Basel’de suç oranının bir önceki yıla oranla yüzde 15 artış kaydettiği yer alıyor. Tabii bu kendi kültürlerine uygun olarak böyle. Yani mesela İsviçre’de zina suç olsa bu oran beklide tavan yapar. Araştırmalara göre İsviçre suç oranının en düşük olduğu ülkelerden biriymiş.

Keza Fransa’da da son yıllarda suç oranlarının yüzde 90’lara varan artışlar kaydettiğini görmekteyiz. Kendi ceza kanunlarındaki müeyyideler hiçe sayılarak suç oranı artan bir ülkeden ithal edilen ceza kanunu bizim ülkemizde ne denli artış kaydedeceğini varın siz düşünün.

Batı’dan ithal edilen ve adına Türk Ceza Kanunu (TCK) denilen ceza kanunumuz, bugüne kadar defalarca ya kısmen veya tümden değişikliğe uğramışsa da Batı etkisinden kurtulamamış ve suç oranlarını azaltamamıştır. 26.09.2004 tarih ve 5237 No’lu yeni Türk Ceza Kanunu tamamen yenilendiği halde, Avrupa Birliği’ne girebilme adına daha da Hıristiyan Batı kültürüne uygun hale getirilmiştir. Mesela zina suç kapsamına alınmamıştır.

Buna karşılık TCK–219. maddeye göre zinanın suç olmasını cami kürsüsünden eleştiren bir din  görevlisine bir aydan bir yıla kadar hapis cezası getirilmiştir. Tabii bu sadece bir örnek. Hukuk adına bir analiz yapmaya çalışıyoruz. Şu ana kadar Batı ceza hukuku ve Batı’dan ithal edilmiş Türk ceza hukukuna meramımızı anlatacak kadar bir yorum getirmeye çalıştık. Şimdi de İslam hukukunun uygulandığı Arabistan’daki suç durumuna bakalım.

Yüce Allah nasip etti 2010 senesinde Umre ve 2019’da da Hac ibadeti için Kutsal Topraklar’da Mübarek şehirler Mekke Medine’de bulundum. Hatta umreye ailecek gittik. Gitmeden evvel çocuklar arkadaşlarıyla aralarında konuşurken: “Gittiğinde orada eli kolu kesik çok kimse göreceksin!” diyenler olmuş. Çocuklar bana böyle bir şey var mı diye sorduklarında: “Gittiğimizde görürüz” dedim. Tabii Arabistan için bu ve benzeri ithamlar, ülkemizde özellikle bazı zihniyetler tarafından zihinlere iyice kazınmaya çalışılmaktadır.

Medine, sıcağını saymazsak güzel bir şehir. Anlatması belki zor ama aslında sıcağı da sanki farklı bir güzel. İnsana bir iç huzur veriyor. Kavurucu olmasına rağmen öyle bunaltıcı bir sıcak da değil. Alabildiğine düz bir arazi üzerine kurulan Medine’de özellikle yeni yapılanmada hep revaklı model esas alınmış. Yani ben orayı kendimce revaklar şehri diye adlandırdım. Öğle olsa da Mescid-i Nebevi (Harem-i Şerif) bütün ihtişamı ile yalnız başına Medine’yi sembolize etmeye devam ediyor. Medine sokaklarında insanı suça yani mesela zinaya itecek bir unsura rastlamıyorsunuz. Bir hafta kaldığımız Medine’de bir tane eli kolu kesik kimse görmedik, duymadık…

Tabi bu anılar 2010 yılındaki Umre ziyaretimizden... Umreyle ilgili bir takım ziyaretlerimizi özel araçlar kiralayarak yapıyorduk. Uhud Dağı ziyareti için çağrılan minibüsün şoförü Diyarbakırlı biriydi. Cevat Cesur isminde bir ağabeyimiz. On iki yılı Cidde ve son dört yılı da Medine olmak üzere on altı yıldır Arabistan’da yaşıyor. Bir yıl kadar önce de ailesini yanına almış. Cevat ağabeye merak ettiğimiz bir takım sorular soruyoruz. Bizim çocuklarda arabada. Söz geldi el kol kesme meselesine. Cevat ağabey; “Burada hırsızın eli kesilir, ancak ilk iki suçuna karşılık hapis cezası verilir, devam ederse üçüncüsünde eli kesilir. Ama ben şunca zamandır bu ülkede yaşıyorum, el veya kol kesme hadisesi duymadım” diyor. Tabii Cevat ağabey duymadı diye hırsızlık olayı olmadı veya el-kol kesme yaşanmamıştır demiyoruz…

Bu bir yana da Medine’de dikkatimi çeken bir başka şeyde polislerdi. Medine polisleri gömlek ve pantolondan müteşekkil hâkî yeşil renk elbise giyiyorlar. Gömlek pantolonun içine konulmuş vaziyette. Tabii bu normal ancak dikkatimizi çeken şey polislerde ne bir silah, ne bir cop ve ne de bir kelepçe var. Çakı dahi taşımıyorlar. Acaba sadece Harem-i Şerif ve civarında mı böyle diye merak ettim. Hayır, şehir içinde az sayıda rastladığım polislerde de bu aletler yoktu. İkinci hafta Mekke’de bulunduk, orda da durum aynı.

Bir başka dikkat çeken şeyde Medine’deki kuyumcular. Medine kuyumcuları gece yarısına kadar açık. Asıl şaşılacak durum ise ön cephede ne bir cam ne bir çerçeve falan yok. Yani bir manav dükkânı gibi. İçeriye giriyorsunuz, gözleriniz sizinle ilgilenecek birilerini arıyor. Bu nasıl iştir dükkan sahipleri dükkana giren hırsız mıdır, arsız mıdır herhangi bir tasaları yok. Hem de gecenin on ikisinde. Bir de bizdeki kuyumcuların durumunu düşünün…

Tabii Mekke ve Medine kutsal beldeler. Arabistan’ın diğer şehirlerinde suç oranı yüksek olabilir de belki ama 1400 yıldan beri İslam hukuku ülke genelinde uygulanmakta ve caydırıcı özelliğini devam ettirmektedir. Suç oranı az çünkü kanunlar caydırıcı. Burada bir ince nokta daha var ki oda ülkemizde ve dünyada başka yerlerde suç sayılmayan bir çok şey burada suç teşkil etmekte. Buna rağmen suç işleme oranı düşük.

Neden?

Çünkü kanunlar caydırıcı!

Şimdi ülkemizde seksen beş milyonluk bir anket yapsak, dese ki “size göre Türkiye’de suç oranı yüksek mi?” Sanırım yüzde yüze yakın evet cevabı alırız. Sebebi nedir diye sorsak büyük çoğunluk kanunların caydırıcı olmadığını söyler. Yukarıda yazdıklarımızı anlatıp; “Peki Basel değil de Medine hukuku uygulansa ne dersiniz?” desek, ne yazık ki ben şeriata karşıyım, bunu kabul edemem diyenlerin sayısı oldukça kabarık olacaktır.

Biz yine de soralım. Neden Medine kanunları değil de Basel ya da Paris kanunları?

Kim istemiyor ülkemizde suç oranının ve de suçlu insan sayısının daha az olmasını?

Kim?!