Mustafa Kemal’e Sultan Vahdettin görev verdi
30 Ekim 1918’de itilaf devletleriyle aralarında imzaladıkları Mondros Mütarekesi neticesinde Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmıştı. Yeni sınırların belirlenmesi ise 19 Ocak 1919’da yapılan Sevr Anlaşması’yla olmuştur.
Sevr Barış Konferansında Devlet’i Âli Osmanlı’yı Rıza Tevfik, Damat Ferit Paşa, Hadi Paşa ve Reşit Halis’den oluşan dörtlü heyet temsil edecektir.
Ancak, Sultan Vahdettin, Sevr’den Osmanlı topraklarının parçalanacağı sonucunun çıkacağını biliyordu.
Çanakkale zaferiyle aslında galip olan Osmanlı’nın galip gelindiği halde mağlup kabul edilmesi ve bağlı olarak vatan topraklarının parçalanması kabullenilemezdi. Dünyaya 600 yıl adaletle hükmeden bir devletin gammaz Batılılar karşısında acziyet içerisinde olması düşünülemezdi.
Sultan Vahdettin, vatan kurtulsun da nasıl olursa olsun düşüncesiyle Mustafa Kemal’i saraya çağırır ve kurtuluş hareketini başlatmak üzere Anadolu’ya çıkmasını emreder. Gerekli her türlü imkânı da sağlar.
Görevi Alan Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan hareket ederek 19 Mayıs 1919’da Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere arkadaşlarıyla birlikte Samsun’a çıktı.
Bu hususta Mareşal Fevzi Çakmak, hatıratlarında şunları diyor: ‘Mütareke senesinde, bir Cuma selamlığında n sonra Sultan Vahdettin beni huzuruna kabul etti. “Paşa” dedi. “Durumu görüyorsunuz. Bu vatan ancak Anadolu’da teşkilatlanarak kurtarılabilir. Bana Anadolu’da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan kurtarabilecek paşaların bir listesini yapıp getirin.”
Ertesi Cuma yine selamlıktan sonra huzuruna girip hazırladığım listeyi verdim. Dikkatle okuduktan sonra bir müddet sustu. Sonra yarı kapalı gözleriyle ağır ağır tane tane konuşmaya başladı.
—Paşa; Mustafa Kemal Paşa hırsız mıdır?
—Haşa padişahım
—Bir namussuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır?
—Haşa padişahım
—Beceriksiz ve kabiliyetsiz midir?
—Hayır Efendim. O hepimizden bilgili, kabiliyetli ve dinamiktir.
—O halde bu listeye onun adını yazmadınız?
Hiç düşünmeden cevap verdim.
—Padişahım Mustafa Kemal Paşa, yenilik bilhassa öteden beri cumhuriyet taraftarıdır.
Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı. Ayağa kalkıp pencereye döndü. Limanda demirli İtilaf Devletleri (İngiliz, Fransız, İtalya, Yunan) gemilerini göstererek: “Paşa paşa! Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da isterse cumhuriyet olsun. Kendine selamla birlikte tebliğ ediniz, haftaya Cuma günü Mustafa Kemal Paşa’yı göreceğim.’ (Kaynak:Vehbi Vakkasoğlu/Son Bozgun/Cilt-1/Sayfa-134,135/Timaş/İstanbul-1990)
…
O yıllarda yayında olan İSTİKLAL HARBİ Gazetesi de 16 Mayıs 1919 tarihli sayısında bu hususa yer vererek MUSTAFA KEMAL SAMSUN’a HAREKET EDİYOR başlığıyla kamuoyuna duyuruyordu. Gazete, Mustafa Kemal’in ağzından su satırlara yer veriyor.
“—Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Padişah’la adeta diz dize değecek kadar yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap vardı. Salon ve Boğaziçine doğru açık penceresinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine mütevazi hatlar üzerinde düşman zırhları: Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı’na doğrulmuş! Manzarayı görmek için oturduğumuz yerlerden başlarımızı sağa sola çevirmek kâfi idi.
Padişah hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı:
—Paşa paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettik. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. (elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti): Tarihe geçmiştir”.
O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükûnla dinliyordum:
—Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa paşa devleti kurtarabilirsiniz.
Bu son sözlerden hayrete düşütüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyordu?
(Kaynak: ATO/Unutulan Manşetler/1919–1919:1)
http://www.atonet.org.tr/yeni?p=1112&l=1
Ders kitaplarında Sultan Vahdetin hain diye itham edilir. Oysa Vahdetinin düşünceleri ve icraatları yukarıdaki gibidir. Ne yazık ki sonraki gelişmeler, Sultan Vahdettin’in ülkeyi terk etmesine neden olacak. Ve devlet hazinesinden bir kuruş almadan ülkesini terek etmek durumunda kalmıştı. Suriye’nin başkenti Şam’da vefat ettiği zaman kefen parası yoktu ne yazık ki.