Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. “Moralim Çok Bozuk” başlığı altında kaleme aldığımız seriye, her konuda örnek almamız gereken peygamberlerin yaşadıkları zorlukları kaldığımız yerden yazmaya devam ediyoruz. Efendimiz Hz. Muhammed’den (sav) sonra Kuran-ı Kerim’de en çok kıssası yer alan peygamber Musa’dır (as). Musa (as) çocukluğunda yaşadıklarını yazmıştık. Firavunun sarayında büyüyen Musa’ya (as) Allah’u Teâlâ firavuna tebliğ için emir vermişti. Kasas Suresinde konuyla ilgili geçen ayetlere göz atalım.
14- Musa yetişip olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle ödüllendiririz.
15- Musa, ahalisinin fark edemeyeceği bir vakitte şehre girdi. Orada, biri kendi halkından, diğeri düşmanı olan taraftan iki adamın birbirleriyle kavga ettiğini gördü. Kendi halkından olan kişi, düşman taraftan olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine Musa ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu; sonra şöyle dedi: “Bu şeytanın işidir; o gerçekten ayartıcı ve apaçık bir düşman!
16- Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim; beni bağışla!” Allah da onu bağışladı. Çünkü O, gerçekten çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.
17- Musa, “Rabbim! Bana lütfettiğin nimetler hakkı için suçlulara asla arka çıkmayacağım” dedi.
Tebliğ sürecinin detaylarına tefsirde yer alan bilgiye göre; Hz. Musa (as) sarayda iyi bir eğitim gördü. Olgunluk çağına ulaşınca Allah tarafından kendisine “hikmet ve ilim” verildi. Musa, kendisine daha peygamberlik gelmeden Firavun’un yanlış yolda olduğunu biliyor ve İsrailoğulları’na baskı uyguladığını görüyordu. O sebeple muhtemelen bu konudaki düşüncesini yakınlarına açmış, muhalefeti ağızdan ağıza yayılınca da gözden kaybolup kendini gizlemişti. Şehre ancak geceleri çıkıyordu. Ahalisinin haberi olmadığı bir sırada girdiği şehrin neresi olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber müfessirlerin çoğunluğuna göre Mısır’da Firavun’un ikamet ettiği şehirdir. Müfessir Dahhâk buranın geçmişte müstakil bir yerleşim merkezi olan bugünkü Ayni şems olduğunu söylemiştir.
Rivayete göre Hz. Musa, öğle vakti halkın istirahate çekilmiş olduğu bir sırada bu şehre girmiş, şehirde biri İsrailoğulları’ndan, diğeri Kıptilerden (Mısır’ın yerli halkı) olan iki kişinin kavga ettiğini görmüş, İsraillinin kendisinden yardım istemesi üzerine Kıpti’ye bir yumruk vurarak ölümüne sebep olmuştur.
Tefsirlerde Hz. Musa’nın günahsız olduğunu göstermek için 15. ayeti çeşitli şekillerde yorumlayanlar olmuştur. Şevkani bu yorumların, “Peygamberler günah işlemekten masumdur” prensibine dayandığını, ancak peygamberlerin (küçük günah değil) büyük günah işlemekten masum bulunduklarını, Musa da adamı kasten öldürmediği için bu olayın büyük günah sayılmayacağını ifade etmektedir (IV, 158). Esasen bu sırada Hz. Musa’ya peygamberliğin gelmemiş olduğu da göz önüne alınmalıdır.
Bize göre Hz. Musa’nın kavgaya müdahalesi hor görülen ve ezilen topluluktan birinin imdat istemesi üzerine olmuştur ve bunda kusur yoktur. Yaptığı şey, sadece tedbirsizlikle bir tokat veya yumruk vurmaktı. Böyle bir darbenin ölüm sonucunu doğurması nadirdir. Şu halde Musa’nın yaptığı, “istemeden ölüme sebep olmak” şeklinde ifade edilebilir ve bu tutumu, zayıfın yanında yer almak şeklinde bir erdem olarak da değerlendirilebilir. Kavga esnasında haklıyı haksızdan ayırmak güçtür. Musa’nın kendisini günahkâr görmesi, fiilinin ölüme sebep olmasındandır. 15. ayete göre Musa’nın (as) şeytana gönderme yapması da kötü kastının olmadığını gösterir. İleride gelecek ayetlere bakılırsa bu sırada Musa’ya peygamberlik de gelmiş değildir. Özellikle Tevrat’ın çok daha sonra, İsrailoğulları’nı Mısır’dan Sina Çölüne geçirmesinin ardından inzal edildiği bilinmektedir.
Rivayete göre Hz. Musa ve Hz. Harun (as), Nil nehrinin kenarında buluştular. Hazret-i Musa, kardeşi Harun’a: “–Haydi Firavuna gidelim! Zira Allah (cc) ikimizi de bununla vazifelendirdi” dedi. Sonra ikisi birlikte: “Dediler ki: Rabbimiz! Doğrusu biz, onun bize aşırı derecede kötü davranmasından yahut iyice azıtmasından endişe ediyoruz.(Allah’u Teâlâ) buyurdu: Korkmayın; çünkü Ben sizinle beraberim; işitir ve görürüm." (Taha Suresi 45-46)
Cenâb-ı Hak Musa’ya (as) bu tebliği yaparken riayet edilmesi gereken üslubu da şöyle bildirdi: “Ona yumuşak söz söyleyin! Belki o, aklını başına alır veya korkar!” (Taha Suresi 44) buyurulması özellikle dinin tebliği görevinde başarılı olabilmek için izlenecek metodun ve kullanılacak üslubun ne kadar önemli olduğunu ortaya koyması açısından oldukça dikkat çekicidir. Aynı zamanda tebliğ yapanın muhatabına yumuşak söz söyleyip onun dikkatini çekmek ve hoşnutluğunu kazanarak etkileyeceğini anlıyoruz. Cenâb-ı Hak, Firavun’un tevhit akidesine gelmeyeceğini ilm-i ilahisi ile bildiği halde, Musa’ya (as) ona karşı leyyin (yumuşak) bir lisan kullanmasını emretmiştir. Bu talimat, Hazret-i Musa’nın şahsında bütün emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker yapan müminlere bildirilmektedir.
“Haydi, Firavuna gidip deyin ki: Gerçekten biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğulları’nı bizimle beraber gönder!” (Şuara 16-17)
Gündemde olmasından dolayı 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı gerçekleştiren ecdadımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Buna benzer daha yüzlerce savaş yapıp nice zaferler kazanılmıştır. Zaten bizlerin devamını da bu mücadelenin getirdiği kazanımlar var ettirmiştir, Allah’ın izniyle. Muhteşem ecdadımızın yapmış olduğu savaşlarda nice zorluklar yaşanmıştır, nice canlar toprağa düşmüştür. Savaşın kazananı olmasa da azmış topluluklara karşı yapılması kaçınılmaz olmuştur. İslam’ı yaymak ve zulme uğrayan halkların refahını sağlamak ana neden olsa da bugün gelinen noktada İslam’dan uzaklaşan insanlığın, tekrar adalete ve huzura İslam’ın hâkimiyetiyle kavuşacağı aşikârdır.
Cenâb-ı Hak yeryüzünde idarenin adaletli Müslümanların eliyle gerçekleşmesini nasip etsin ÂMİN...
Devam etmek duasıyla Allah’a emanet olunuz...