Bir önceki yazımızda Umut Özkırımlı’nın tanımlaması ve vurgusuyla: “Bukalemun milliyetçilik” kavramından söz etmiştik. Bu yazımızda bu konuyu irdeleyeceğiz.
Bu durumda akla gelen soru şudur, hangi milliyetçilik? Batılı bilim insanlarının da karar veremediği önemli bir durum. Öyle ki genel bir değerlendirme yapıldıktan sonra şu soruyu soruyor haklı olarak: “Hatta bazı araştırmacılara göre milliyetçilik öyle değişkendi ki, onu bütünüyle çözümleyecek bir kuram geliştirilemezdi. Milliyetçilik bukalemun gibiydi, bulunduğu ortamın koşullarına uyum sağlıyor, renkten renge bürünebiliyordu. Bütün milliyetçilik biçimlerini -nedenlerini, gelişimlerini, doğurdukları sonuçları- tek bir ‘büyük bir kuram’la açıklamak mümkün değildi. Dolayısıyla değişik milliyetçilik biçimlerini belirleyecek tipolojiler üretmek daha yararlı oluyordu.” Bu, genel bir durumu içerse de aslında ülkemiz milliyetçilik tanımlamalarıyla açıklamak daha yerinde ve sağlıklı olacak. İster istemez soracağımız asıl soru da burada bulunmaktadır: “Hangi milliyetçilik?”
“Türk milliyetçiliği” de çok çeşitlilik arz ediyor. İttihat ve Terakki ile öne çıkar, Rusya’dan gelen kimi aydınların Türk halklarının birleşmesini amaçlayan ama bunu daha çok da İslâm öncesi paganizme dönük olanı. Yani İslâm öncesi kültürün öne çıkması amaçlanıyor. Bu da “Turan” kavramıyla özdeş kılınıyor İttihat ve Terakki sonra Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında bu temel bir olgu olarak görünüyor. İttihatçı milliyetçiler ile Cumhuriyet milliyetçilerinin bir araya geldikleri kimilerinin kimi itirazları olmasına karşın sonuçta genel kabul göreni İslâm öncesi ve İslâm dışı bir milliyetçilik anlayışı ağır basıyor. Fransız düşüncesiyle bütünleşince materyalist ve pozitivist bir özelliğe bürünüyor. “On yılda on beş milyon genç yarattık” vurgusunun asıl anlamı da budur.
Daha da ilginç olanı bu düşünceye ve teoriye öncülük edenlerin Yahudi ve masonların olmasıdır. Başlangıç ve şekillenişi de Selanik’tir. Orada Genç Kalemler etrafında yer alanların oluşu sadece bir rastlantı değildir. Selanik’te dönmeler ve Yahudilere ait altı okul bulunurken Türklere ait okul sayısı ise beştir. Diyarbakırlı Ziya Bey Selanik’e İttihat ve Terakki delegesi olarak gittiğinde Ziya Gökalp olarak dönüyor.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında milliyetçilik düşüncesinin belli temellere oturması için Türk ve yerli yazarlar olmasına karşın öne çıkan isimlerin başında Moiz Kohen yani Tekin Alp olarak çıkıyor. Bir Yahudi olan Moiz Kohen neden bir Türk ismini alıyor?
Moiz Kohen 1928 yılında yayımlanan Türkleştirme kitabının arka sayfasında yer alan “müellifin diğer eserleri ve tetebbuları” bir liste olarak Osmanlıca olarak yer almaktadır.
Bunlar:
1-Teşebbüs-i Şahsi ve Tevsii Mezuniyet (Türkçe).
2-Türkler Bir Ruh-ı Milli arıyorlar (Fransızca).
3-Türkizm, Pantürkizm (Almanca).
4-Türkler Bu Muharebede Ne Kazanabilirler? 8Türkçülük nokta-i nazarından yazılmış bir tedkikdir ve Türkçülerin bu hususdaki mütalaanameleridir) (Türkçe).
5-Türk Tiyatrosu (Fransızca).
6-Türk Matbuatı (Fransızca).
Yukarıda sıraladığımız eserlerden elimizin altında bulunan Türkleştirme kitabının yanında:
1-Turan (Osmanlıca).
2-Kemalizm.
3-Laiklik. Bu iki kitap Latin alfabesi ile yayımlanmıştır.
Bu dönemde gene bir Yahudi olan Avram Galanti’nin de elimizin altında bulunan eserleri bulunmaktadır. O zaman şöyle bir soru sormak aklımıza gelir mi? Bu insanların Türklere, Türk milliyetçiliğine olan ilgileri neden? Yazı serimizin tartışmalarına katılan bir dostumuzun Arap-Yahudi işbirliği ve birlikteliğine olan sorusuna biz de tam tersi soruyu sorsak mı?