İngiliz diplomattır, iyi kötü devlet bilinci vardır, “şeytanlığını” veya” tilkiliğini” usturuplu yapar. Koskoca Hindistan’ı Doğu Hindistan Şirketi ve 3 bin asker marifetiyle yüzyıllarca elinde tutması boşa değildir. Oradaki halkı adeta “karıncanın belini incitmeyen” bir tarzda uyutması, enerjisini emmesi, yani sömürmesi hem diplomasinin ne menem bir şey olduğunu gösterir, hem de duruma göre bir silah gibi kullanılabildiğini gösterir. O Kızılderili sözü gerçek midir, yoksa sosyal medya çağının abartılarından mıdır bilinmez ama “bir yerde iki tartışıyorsa muhtemelen bir İngiliz geçmiş” de denebilir.
ABD ise züccaciye dükkanına girmiş fildir. Avrupa’nın birbirini yemesi ve bunu yaparken de dünyanın da canına okuması, bunu bir de 25-30 yıl arayla yapması nedeniyle giderek güçten düşmesi, ABD’ye altın tepside sunulmuş bir fırsattır. Silah satarak savaşları destekleyerek kazanç elde etmiş, Birinci Cihan Harbi’nin sonunda “düzeni sağlayan şerif” edalarıyla “poz kesmiştir”. İkinci Cihan Harbi’nde ise Almanya karşısında tel tel dökülen Kıta Avrupası’na hem askeri destek vermiş, savaş sonrasında da parasal anlamda yardım etmiştir. ABD’nin “dünyanın jandarmalığına” soyunma şımarıklığı buralarda ileri gelir.
ABD, İngiltere gibi incelikli hareket edemez. Kırıp dökerek, işgal ederek, savaş açarak, çatışma çıkararak iş görmeye çalışır. Amerikan tarzı hem abartılı hem de patavatsızdır, herhangi bir derinlik içermez. İngiliz tarzı ise sinsidir, içten pazarlıklıdır, kurbağayı haşlarken sıcaklığı yavaş yavaş artırır, ki haşlandığını anlayamasın. İngiliz tarzı, daha çok gizli fitneler çıkarmak üzerinedir; Amerikan tarzı ise fitneyi alenen yaymaya dayalıdır. Amerikan tarzı salt bir “güce tapınmaya” dayalıdır; İngiliz tarzı ise duruma göre anlık pozisyon değiştiren, sinsi bir menfaatperestliktir.
Velhasıl-ı kelam, her ikisi de dünyanın başına beladır. Birinin diğerinden üstün veya iyi bir yönü yoktur. Her ikisi de menfaatçidir ve menfaatleri doğrultusunda insanlar ölmüş, ocaklar sönmüş, ülkeler tarumar olmuş, coğrafyalar sömürülmüş umursamazlar. Aralarında sadece bir “ton farkı” vardır, sadece “tarzları” değişiktir.
Amerikalılar, o temelsiz ve iğrenç özgüvenleriyle ciddi ciddi herkesin “patronu” oldukları havasındadırlar. Kendilerini bulunmaz Hint kumaşı veya “Allah’ın bir lütfu” gibi addettiklerinden, kime biraz meyledecek olsalar, karşıdakinin bunu bahşedilmiş bir lütuf gibi algılamasını beklerler. Geçtiğimiz hafta Türkiye’ye gelen ABD Suriye Özel Temsilcisi’nin, (sempatik(!) görünme çabasıyla olsa gerek) kırık dökük bir Türkçe’yle açıklama yapması ve şehit olan Türk askerleri için “şehidimiz var” ifadesini kullanarak “timsah gözyaşları” tarihinde bir zirveye tırmanması, aslına bakılırsa bu “bahşedilmiş lütuf” kafasındandır. Böyle yaptıkları an, bütün Türkiye’nin kendileri için yanıp tutuşmalarını beklerler muhtemelen.
İngilizler ise o katı kuralcılıkları ve “prensipten şaşmaz” aristokrat havalarının ardına gizlenerek, bir lord, bir dük, bir bilmemne gibi yaklaşarak çözüme gitme taraftarıdırlar. Perde gerisinden çalışmayı, Amerikalılar gibi “budala kovboy” pozlarıyla ön plana çıkmayı sevmezler. Beğenelim veya beğenmeyelim bir vakıadır ki, bir devlet ciddiyetinden bahsedilecekse İngilizler, Amerika’nın “züccaciye dükkanına girmiş fil” absürdlüğünü suya götürür susuz getirir.
İngiltere, “şeytanlık” ve “tilkilik” konusunda adeta bir dünya markası olmuştur. Rusya meselesinde dahi, Trump yönetimiyle birlikte iyice budalalaşan ABD hala ayakta uyurken, İngiltere ta 7-8 sene önceden inceden mesajları vermeye başlamıştır. Genelkurmay başkanı da dahil birçok İngiliz idareci veya siyasetçinin muhtelif zamanlarda ama ısrarla “en büyük düşman Rusya” açıklamaları, Anglo-Amerikan ittifakının “yeni Soğuk Savaş” dönemini işaret etmiştir. Bugün, Suriye özelinde gelişen çekişme ve gerginlik hali ABD-Rus güç dengesinin yeni dönemdeki ilk fragmanları gibidir.
Netice itibariyle, ister İngiltere’nin diplomatik sinsilikleriyle, isterse de ABD’nin patavatsız ve destursuz güç gösterileriyle olsun, Ortadoğu’nun başına çöreklenen Anglo-Amerikan belası her bulduğu delikten girmeye çalışacaktır. Mesele, bunların ne menem bir bela olduğunu bilmekte ve hatırdan çıkarmamaktadır. Daha da önemlisi, ABD, İngiltere veya Rusya, adı ne olursa olsun emperyalistleri bu coğrafyaya sokmamaktır.
Yoksa, bir gün düşman kesildiğimiz ABD’den bir sivri zekalı çıkar da, iğrenç bir timsah gözyaşı eşliğinde “ABD, Suriye’ye, İran’a, Rusya’ya Hizbullah’a karşı Türkiye’nin yanında” masallarını, zerre yüzü kızarmadan anlatır da anlatır.
Gaflet, bunları, ne gerekçeyle olursa olsun “dost” veya “müttefik” diye görmek, çareyi Atlantik koalisyonunda veya NATO koridorlarında aramak, bir emperyalistten kaçarken bir diğerine yanlamanın ta kendisidir.
Yorum yazarak Yenidevir Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yenidevir Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yenidevir Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yenidevir Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yenidevir Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yenidevir Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yenidevir Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yenidevir Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.