“1974’te Ecevit’le Erbakan bir araya gelmeseydi biz Kıbrıs’a çıkamazdık. Hiç kimsenin çıkma niyeti de yoktu, böyle işlere girişilmez diyenleri ayıplamıyorum ama çekingenlik gösterenleri alkışlayacak halim yok.”
Bu sözler Prof. Dr. İlber Ortaylı’ya ait. Tarihçi İlber Ortaylı Hoca, yine taşı gediğine koymuş. Birkaç cümlelik bu sözler aslına bakarsanız Kıbrıs meselesinde yaşanan tarihi sürecin özeti gibi.
KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI’NA FETİH BENZETMESİ
Prof. Dr. İlber Ortaylı, İstanbul’un fethiyle ilgili Pamukkale Üniversitesi öğrencileriyle yaptığı bir söyleşide dile getirmiş bu sözleri. Bildiğiniz gibi Maaile Dergimizin Mayıs sayısında fetih konusunu işlemiştik. Fetih, iman-inanç kavramına bağlı olarak bir dünya görüşünü, hadiselere karşı bakış açısını ve bir aksiyon/m’u ifade eder. Ki, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Başbakan Ecevit, Ada’ya çıkarma konusunda ısrar eden Başbakan Yardımcısı Erbakan’a: “Siz fetih geleneğinden geliyorsunuz bizse Atatürk’ün –Yurtta sulh cihanda sulh- kültüründen geliyoruz” diyerek bu hususa dikkatleri çekmiştir.
MİLLİ DAVA VE 1974 KOALİSYON HÜKÜMETİ
Öncelikle şunu net olarak ortaya koymak ve hakkını teslim etmek gerekir ki; 1974’teki MSP-CHP koalisyon hükümeti farklı siyasi tandanstaki iki partinin “milli bir davada tek yürek” olup Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştirmesi günümüze de örnek teşkil edebilecek bir duruşu sergiler. İşte bu şahsiyetli ve kararlı duruş, yıllar yılı Rum zulmü altında inim inim inleyen Kıbrıslı Müslüman ve Türk kardeşlerimizin hayatını ve şerefini kurtarmıştır. Zaten zulüm ortadan kaldırılınca mutlak barış ve esenlik tesis edilir. Öyle de olmuştur.
YERYÜZÜNDE ZULMÜ ÖNLEMEK VE ADALETİ TESİS ETMEK
1974 kabinesinin Devlet Bakanı Süleyman Arif Emre’nin “Siyasette 35 Yıl” isimli üç ciltlik eserinde yer aldığı üzere MSP-CHP koalisyonu henüz kurulmadan önce Kıbrıs’ta zulüm gören kardeşlerimize gereken desteği sağlamak MSP kadroları tarafından gündeme alınan bir konudur. Temmuz 1974’teyse Kıbrıs’ta cereyan eden elim hadiseler üzerine Barış Harekâtı gerçekleştirilmiş ve kesin zafere ulaşılmıştır.
“SAYIN İÇİŞLERİ BAKANI NE DEDİĞİNİZİN FARKINDA MISINIZ?”
• “Kıbrıs’taki vahim durum karşısında derhal Ada’ya çıkarma yapıp Yeşil Hattı tutmalıyız. Başka çare yok!”
Bu sözler MSP-CHP koalisyonunun İçişleri Bakanı merhum Oğuzhan Asiltürk’e ait.
• “Sayın İçişleri Bakanı ne dediğinizin farkında mısınız?”
Bu sözler ise dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e ait.
İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk:
• “Tabii farkındayım Sayın Cumhurbaşkanım. Bizim milletimiz, bizim ordumuz bundan daha güç işleri başarmıştır. Bu çıkarmayı da kolayca başarmaması için hiçbir sebep yoktur.”
Süleyman Arif Emre’nin anılarında yer aldığı üzere MGK’da yapılan bu görüşmeler sırasında Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan da çıkarma kararında ısrarlı davranınca Başbakan Ecevit, üç garantör ülkeden biri olan İngiltere’ye gidip Wilson’la görüşmek istemiştir.
BU İŞ KAPANIR
Başbakan Bülent Ecevit:
• “Biz askerimizi, İngilizlerle anlaşarak onların Ada’daki askeri üslerine sulh yoluyla, kan dökülmeden çıkaralım. Bizim askerimizle İngiliz askerleri müştereken Ada’ya asayişi iade ederler. Bu iş kapanır.”
BİZİM İÇİN DAHA TEHLİKELİ OLABİLİR!
Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan:
• “Bu teklifimizin İngilizler tarafından kabul edilmesine imkân yok. Onlar Rumlardan, Yunanlılardan yana olmak isterler. Kabul edilse bile bu bizim için daha tehlikeli olabilir. İngilizler bizim Mehmetçiğimizi rehin alarak kendilerinin ve Yunanlıların istedikleri çözümü dikte ettirmeye kalkışabilirler.”
22 YIL SONRA GELEN “KIBRIS’IN GERÇEK FATİHİ” AÇIKLAMASI
“Çıkarma emrini Başbakan Yardımcısı ve Vekili Erbakan vermiştir”
Bu sözler KKTC’nin merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a ait. Rauf Denktaş, KKTC’nin kuruluş yıl dönümü kutlamalarında ve Harekât’tan 22 yıl sonra bu açıklamayı yaptı. Denktaş, 2011’de basına verdiği bir mülakatta; “Erbakan’a kalsaydı Ada’nın tamamını alırdı” demiştir.
KIBRIS’IN MÜHRÜ
“Kıbrıs’a çıkarma konusunda bir an bile tereddüt etmedik. Çünkü Peygamber Efendimizin (asm) muhterem süt halalarının kabr-i şerifleri Larnaka’da bulunmaktadır.”
Bu sözler MSP-CHP koalisyon hükümetinin Ticaret Bakanı Fehim Adak’a ait. 2005-2006 yılında TV5 televizyonu için yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiğim “Tanıklar” isimli belgeselimize konuk olan Fehim Adak, Kıbrıs’ın bizler için önemine dikkatleri çekmişti.
“KIBRIS, MÜBAREK BİR İSLAM TOPRAĞIDIR”
86 yaşında Kıbrıs Ada’sının fethine katılan Hala Sultan’ın türbesine gelen Osmanlı donanmalarının selamlama merasimi ve top atışı yapmaları manidardır. 16. yüzyılda Osmanlı hakimiyetine giren Kıbrıs Adası, Müslüman Araplar tarafından 648 yılında fethedildi. Kıbrıs tıpkı İstanbul gibi Peygamber Efendimiz (a.s.m) tarafından fetih müjdesi verilen mübarek bir İslam toprağıdır. Hala Sultan’ın Kıbrıs’ta şehit düşeceği bizzat Peygamber Efendimiz (asm) tarafından müjdelenmiştir. Onun için Hala Sultan Kıbrıs’ın mührü, tapu taşı ve gözdesidir.
DENİZ VE AKDENİZ
“Bir deniz şehidi iki kara şehidine, bir deniz zaferi on kara zaferine denk sayılmıştır.” Bu hadis-i şerif İbn Mace’den nakledilmiştir. Müslüman Arap dünyasında denizciliğin önemi Emeviler döneminde daha iyi anlaşılmıştır. Araplar da tıpkı Türkler gibi aslında denizci değil, karacı bir millettir. Ancak denizciliğin önemini anladıkça gerek Araplar gerekse Türkler bilhassa Akdeniz’de üstün başarılara imza attılar. Evet, İstanbul’u fethederken, Fatih Sultan Mehmet Han’ın denizdeki kesin başarısını da bir not olarak ekleyelim.
BAZI TEKRARLAR İYİDİR!
Hatırlayacağınız gibi geçtiğimiz yıl Maaile Dergimizin Temmuz sayısında da mutad olduğu üzere Kıbrıs zaferine yer vermiştik. Kimi bilgileri orda da tekrar etmiştik. Bazı tekrarlar iyidir… Dünya gerçekleri hafızamızın bir kenarında bulunursa, gelecekte “Yeni Bir Dünya” idealini kurmak için lazım olur. Evet, Kıbrıs Adası Müslümanların ilk deniz zafer(ler)i arasında yer alır. 7. yüzyılda Müslümanlar Akdeniz’de tam hakimiyet kurunca Hıristiyan dünya Kıta Avrupa’sına çekilip Ortaçağ karanlığına gömülmek zorunda kalmıştır.
BİZANS KÜLTÜRÜ VE KIBRIS
Kıbrıs Adası’nı da içine alacak şekilde İstanbul’u yeniden başkent yaparak eski Bizans’ın en parlak dönemlerine ulaşma hülyasına/ideasına “Megalo İdea” adı verilmektedir. Megalo İdea, Helen/Bizans dünyasının dolayısıyla Yunanistan’ın kurduğu ütopyanın/ideanın adıdır.
1453’te Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethederek, Konstantin’in (İstanbul’un) Müslümanların eline geçmesinden sonra Helen/Bizans kültürü tarafından oluşturulan Megalo İdea, Osmanlı Devleti’ne karşı 1820’lerde harekete geçmiştir. Buradan alınacak çok dersler vardır; İstanbul’un fethinden tam 400 yıl sonra yani 4 asır geçtikten sonra Helen/Bizans kültürüyle beslenen Yunanlılar kendi Megalo İdealarını gerçekleştirmek için başkaldırdılar. Ki, Osmanlı Devleti’nden ilk ayrılan millet Yunanlılar olmuştur. Bugün bile Yunanistan’ın bütün dış politikası Türk ve Türkiye karşıtlığı üzerine kuruludur. Evet ilginçtir, Yunan hariciyesinin Türkiye dışında başka bir gündem maddesi ve ajandası bulunmamaktadır.
ANNAN PLANI TUZAĞI
2004 yılında referanduma sunulan Annan Planı’na GKRY-Güney Kıbrıs Rum yönetimi “hayır” dediği halde referandumun hemen ardından AB üyeliğine kabul edildi. Annan Planı’nın bir tuzak olduğu ve milli menfaatlerimizle bağdaşmadığı Türkiye’de bir grup vatanseverle birlikte sadece Erbakan Hocamız tarafından dile getirildi. Millî Görüş’ten koparak iktidara gelen AKP yöneticilerinin dış politikadaki ilk yanlışı Kıbrıs konusunda olmuştur. O dönemde Saadet Partisi Genel Başkanı olan Erbakan Hocamız, AKP hükümetini defalarca uyardı ama dinlemediler… Ne zaman bir hak sözü dinlediler ki? Neticede Annan Planı kabul edilmiş olsaydı, tarihte Girit Adası’nın kaybedildiği gibi aynı şekilde Kıbrıs Adası da elimizden kayıp gidecekti.
“SEN HANGİ MEDENİYETİN EVLADISIN, DELİ MİSİN?”
Erbakan Hocamızın, AKP’yi uyardığı o sözler: “Ben bunlara çoluk çocuk demiyor muyum, daha işbaşına gelir gelmez Kıbrıs’ta her şey yolunda giderken, çözümsüzlük çözüm değildir, diye ortaya çıkıyor. Aman Yarabbi, şuna bak ya! Kendisi kaşıyor; böyle deyince Rum da gel Ada’yı bana teslim et diyor. Bir de bakıyorsun ki Ada tıpış tıpış tıpış gidiyor. Neymiş Avrupa Birliği’ne girecekmiş. Avrupa Birliği dediğin nedir? Ne aile kalmış, ne çocuk kalmış; uyuşturucu, içki her türlü felaket, çökmüş çürümüş. Sen hangi inancın evladısın, hangi tarihin çocuğusun, neyi bırakıp nereye gidiyorsun ya deli misin be deli misin?”
“OPERASYON ÇEKENLER”
Evet, bugün Erbakan Hocamızın Avrupa Birliği başta olmak üzere tarihi gerçeklerle ilgili uyarılarını daha iyi anlıyoruz, idrak ediyoruz. 2002’de AKP kadrolarının iktidara gelir gelmez, AB’ye girmek uğruna Kıbrıs’la başlayan yanlışları… Ve 2004 yılında “Papa heykeli önünde” dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan’la Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Avrupa Birliği için attıkları imzalar adeta sonun başlangıcı olmuştur. AB sevdasıyla yıllar yılı Türkiye’de başka hükümetleri oyaladıkları gibi AK Parti iktidarını da oyaladılar… Geldiğimiz noktadaysa Avrupa Birliği’ne girmeyeceğimiz kesinleşti. Ancak parafe edilen İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalarla “Türk aile yapısına operasyon çekildi.”
AB UĞRUNA NİCE OCAKLAR SÖNDÜ, SÖNÜYOR!
AB uyum yasaları çerçevesinde Avrupa’dan kopya edilen gayri medeni hukuk uygulamaları ve gayri ahlaki toplum yapısı Türk insanına enjekte edildi! AKP iktidarının ilk yıllarında domuz eti ve zinanın suç olmaktan çıkarılması… Sonradan AK Parti yöneticileri, zina konusunda yanlış yaptıklarını kendileri de itiraf ettiler. Fakat son pişmanlık fayda etmiyor. Ülkemizde AB uyum yasaları uğruna, İstanbul Sözleşmesi uğruna nice ocaklar söndü, sönüyor… Deyim yerindeyse “ilk vatanımız ailemiz” elden gitti, gidiyor… Geçtiğimiz yıl ise Sayın Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıktık, çıkmış olduk. Çıktıysak? Ancak İstanbul Sözleşmesi, 6284, ETCEP gibi metinlerin aile yapımıza yaptığı tahribat, yarınlar için telafisi mümkün olmayan sonuçlara gebe. Fazla söze gerek yok!
Allah ıslah eylesin.