Zilhicce ayının manevi havasını soluduğumuz kıymetli günlerin içerisindeyiz. Hac mevsimi olarak da anılan bu günler, kulun Rabbine yakınlaşmak için vesileler arayacağı, zikirlerin, tavafların, vakfelerin, gözü yaşlı yapılan niyazların vaktidir. Canımızı, malımızı, en sevdiklerimizi Rabbimizin yoluna harcamadan rıza makamına ulaşmanın mümkün olmadığını biliyoruz. Bedeller ödenmeli, ukba için dünyadan vazgeçilmeli ki takvaya erelim ve amellerimiz makbul olsun.

Bizi yaratan ve sonsuz nimetler veren Rabbimize sunacağımız en kıymetli amellerden biri de kurban ibadetidir. Kurban, aslında kulun kendisini Rabbine ve O’nun yoluna feda etmesinin bir sembolüdür. Allah’ın emirlerini yerine getirme hususunda gösterdiğimiz gayretimiz, niyetlerimizi ve samimiyetimizi apaçık ortaya koymaktadır. Nefsimizin aldatması, şeytanın vesveseleri bir anda bizi yolumuzdan alıkoyabilir. Bundan dolayı insanoğlu her daim yaptığı ibadetlerin Allah katında kabul olup olmadığının sancısını çekmelidir.

İnsanlık tarihinde ilk olarak Allah Teâlâ’ya sunulan kurban hadisesi Habil ve Kabil arasında vuku bulmuştur. Hz. Adem Aleyhisselam’ın oğullarından Habil, hayvancılıkla uğraşır, Kabil ise ziraatçılık yapardı. Kendilerine Allah’a (C.C.) bir kurban sunmaları istendiğinde Habil, sürüsü içerisinde kendisine en sevgili ve en değerli olan koyununu Rabbine kurban etmiş, Kabil ise yetiştirdiği ekinler içerisindeki en zayıf ve değersiz mahsulü seçerek bu önemli imtihanı kaybetmiştir. Allah Teâlâ, Habil’in kurbanını kabul etmiş ve o koyunu cennetine almıştır. O koyunun, Hz. İbrahim Aleyhisselam’ın oğlu Hz. İsmail’i kurban edecekken Allah tarafından kendisine indirilen koyun olduğu rivayet edilmiştir. (İbn-i Kesir, 2/ 40-41)

Kabil, kurbanının kabul olunmayışı karşısında kardeşine karşı olan kötü tutumunu artırmış ve onu öldürmekle tehdit etmişti. Düşünebiliyor musunuz, yeryüzünde henüz sayılı birkaç kişi olmasına rağmen insanoğlu bir cana kıymaya kalkışabiliyor! Elbette ki bu büyük bir imtihandı ve kıyamete kadar sürecek hak-batıl mücadelesinde de karşı iki safı temsil edecekti. Kardeşinin kendisine savurduğu tehditler karşısında güzel ahlakını ve imanî tavrını bozmayan Habil: “Senin kurbanının kabul olmamasında benim ne günahım olabilir? Allah ancak muttakilerin kurbanını kabul eder” diyerek mühim bir cevap vermiştir. ( İbn-i Kesir, 2/39-41, Begavi)

KURBANDA ‘TAKVA’ UNSURU!

“Allah ancak muttakilerin amelini kabul eder” ayeti kerimesi tüm amellerimizi işlerken dikkat edeceğimiz en önemli hususlardan biridir. Zira bu ayeti kerimede, amellerin kabul olmasının şartı takvalı olmaya bağlanmıştır. Takva; insanın yaptığı tüm amellerini kendisine ortak koşmaksızın sırf Allah rızası için yapması, ibadetlerinin kusurlu olmaması için elinden gelen tüm gayreti göstermesidir.” Takva öncelikle kalple alakalı bir durumdur. Ebu Hüreyre’den (R.A.) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Allah Resulü (S.A.V.) mübarek göğsüne işaret ederek üç kere: “Takva buradadır!” buyurarak, takvanın zahirden çok, kalplerde Allah’ın büyüklüğünün saygısının ve korkusunun yerleşmesinden hasıl olacağı vurgulamıştır. Bundan dolayıdır ki müminin niyeti, amelinden evladır.

İbn-i Ömer (R.A.): “Eğer ben, Allah Teâlâ’nın benim tek bir secdemi yahut tek bir kuruş sadakamı kabul ettiğini bilseydim, hiçbir şey bana ölümden daha sevgili gelmezdi. Allah (C.C.) kimin amelini kabul eder bilir misin? “Allah ancak muttakilerden kabul eder” buyurmuştur. ( Suyuti, Dürrul Mensur 3/ 56-57)

Hamdolsun yine bir Kurban Bayramı’nı daha idrak ediyoruz. Ne kadar şükretsek azdır, bizleri kulu olarak muhatap kabul eden Rabbimize kurbanlarımızı sunacağız. Elbette ki kurban, mali bir ibadettir ve gücü yeten, vacipliğin şartlarına uyan kimselere kesmesi emredilmiştir.

Rabbimizle aramızdaki perdeleri kaldırıp, yakınlaşmaya vesile olacak kıymetli bu teşrik günlerini azami derecede hayra çevirmeliyiz. Akrabalar ve komşular arasında birlikteliğin kuvvetlenmesi, dostlukların tazelenmesi için yeni başlangıçtır bayramlar. Hatta çok uzak coğrafyalarda adını dahi bilmediğimiz kardeşlerimize ulaşan kurban etleri ile ümmet olmanın ne kadar özel olduğunu yürekten hissediyoruz. İnsanoğlunun içinde biriktirdiği; öfke, intikam, kin ve nefret duyguları, Allah rızası için kesilen kurbanlık hayvandan akıtılan kan ile birlikte adeta kendisini terk eder. İnsanın içini manevi duygular kaplar ve itminana erer.

Kurban tüm bu güzelliklere vesiledir ve nitekim Hak Teâlâ, Hac Suresi, 37. Ayet-i Kerimesi’nde: “Onların (kurbanlıkların) ne etleri ne de kanları asla Allah’a ulaşamaz, velakin sizden ona takvalarınız ulaşır” buyurmaktadır.

MUHABBETE VESİLEDİR KURBAN

Sevilmeye en layık olan Allah ve Resulü’dür (S.A.V.).

İnsan sevdiğine her şeyin en kıymetlisini sunsa da yine de az bulur hediyesini.

Üsve-i hasene olan Hz. İbrahim (A.S.), Rabbine önce canını feda etmiş ve ateşin narına atılırken gösterdiği teslimiyet karşısında ateş, güle dönüşmüştü.

Ve yine Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail Aleyhisselam’ı, Allah Teâlâ’ya verdiği sözü yerine getirmek üzere kurban edecek iken Allah’ın (C.C.) lütfuyla indirilen koçu kurban ederken aralarında geçen şu konuşmalar ne kadar anlamlı ve değerlidir. Hz. İsmail (A.S.) babası Hz. İbrahim’e (A.S.): “Babacığım, Allah katında sen mi daha cömertsin yoksa ben mi?’ diye sorduğunda, Hz. İbrahim (A.S.): “Elbette ben, çünkü tek evladımı Allah’a (C.C.) kurban verecektim” diye cevap verdi. Hz. İsmail (A.S.): “Babacığım senin yine evlatların olurdu. Ben ise Rabbime tek olan canımı feda edecektim. Onun için ben senden daha cömertim.” diyerek aralarında latife yapmışlardı. Baba oğulun bu fedakarlığı ve teslimiyeti karşılıksız kalmamış; Hz. İbrahim (A.S.) kendisinden sonra gelen peygamberlerin babası olmuş ve cömertliği ile Halilullah; Allah’ın dostu vasfını kazanmıştır.

En büyük mükafat ise Allah Resulü’nün (S.A.V.), Hz. İsmail’in (A.S.) soyundan dünyaya gelmesi olmuştur.

En büyük mükafatlar Allah’ın (S.A.V.) katındadır ve Müslümanlar olarak bizler bugün bu mübarek günlerin vesilesiyle hayatımızı yeniden gözden geçirmeli ve Allah yolunda feda ettiğimiz veya edemediğimiz şeylerin muhasebesini tekrardan yapmalıyız. Paylaşma, birbirimizi anlama ve hoşgörülü olma bizlerin de karamsar ruhlarına iyi gelecektir.

Muhabir: Haber Merkezi