Hac, sözlük anlamı ‘bir yere yönelmek, bir yeri ziyaret etmek, bir şeyi amaçlamak’ demektir. Haccın ıstılah manası ise yılın belli günlerinde ibadet niyetiyle ihrama girmek, vakfe yapmak ve Kâbe'yi tavaf etmek suretiyle yapılan ibadettir.

İnsanlar için yeryüzünde inşa edilen ilk mabede, bereketli, kutlu, tüm insanlık için hidayet kaynağı, Müslüman’ın belki bir ömür, kıble bildiği kutsal mabede bu kez esaslı bir yücelişi söz konusudur. Her namazında, yüzünü döndüğü yöne doğru mutlak bir yürüyüştür bu.

Hep hayalinde canlandırdığı, kimi zaman bir gönül yangınıyla gözünden yaş akıttığı kutlu mekana doğru kanat çırpınışıdır. Dünyada verilmiş olan tüm nimetleri, her şeyi Rabbine olan aşk uğruna “Her şeyim sensin Rabbim! Sana geldim! Buradayım, huzurunda ve dönüşümde ancak sanadır!” deyişidir aşıkın.

HER NE İYİLİK YAPARSANIZ ALLAH ONU BİLİR!

O mabedin sahibinin beyanına göre orada açık seçik ayetler, işaretler vardır. Hz. İbrahim’in (A.S.) makamı; peygamberler zincirinin en müstesna halkası. Kâbe’yi inşa eden yüce peygamberin ayak izleri. “Mabedimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rûku ve secde edenler için temiz tut!” emrinin muhatabı bir peygamberin bütün insanlığa yaptığı çağrıya kulak vermek. Yüreklerinde hâlâ bugün bu daveti her an duyuyor; hissiyle, özlemle, hasretle yeryüzünün her bölgesinden gerek yaya gerek bineklerle gelerek.

Nasıl dua etmişti, Hz. İbrahim (A.S.) o çorak vadi, Mekke’de, annemiz Hz. Hacer’i ve oğlu İsmail’i oraya yerleştirdiğinde? Şu anda Hz. Hacer annemiz geliyor gözümün önüne. Onun Rabbine olan teslimiyeti ne yüce! Rabbim insanların gönüllerini oraya akıt, o beldeye! İnsanlar işte binlerce yıldır akıyor kutlu beldeye. Hâlâ sürse de engellemeler, olsa da Ebreheler! Yüreklerindeki coşkuyla heyecanla akıyor insanlık kutlu beldeye.

İnsanlık tarihinin belirli dönem bu mabedin kutsiyetine yakışmayacak işler yapıldı. Yüce Rabbin şanına yakışmayacak şirk unsurları bulaştırıldı Kâbe’ye. Ancak atamız Hz. İbrahim’in dinini yeniden ihya eden gönüller sultanı gönüllerin şahı Peygamber Efendimiz (S.A.V.), yeniden asli hüviyetini kazandırdı kutsal mabede. Elinde asası, putları devirirken “Hak geldi batıl zail oldu!” ayeti dökülüyordu dudaklarından.

O gün bu gündür, her hac mevsimi, Son Peygamberin (S.A.V.) gösterdiği gibi yönelir Müslümanlar oraya. “Hac bilinen aylardadır. Kim bu aylarda hac farizasını yapmaya başlarsa artık hac esnasında kadına yaklaşmak, masiyet ve kavga etmek yoktur. Her ne iyilik yaparsanız Allah onu bilir. Azığınızı alın, şüphe yok ki azığın en iyisi takva ve sorumluluğunda olmaktır. Öyle ise ey akıl sahipleri! Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, zira Müslüman için hakiki bir arınma söz konusudur. Bu kutsal yolculuğa gidenlerin analarından yeni doğmuş, tertemiz olup döndüğü bir ibadettir.” /Bakara, 197

Hac Kâbe’ye gidebilecek kadar maddi imkana sahip olan her Müslüman’ın yerine getirmesi gereken bir ibadettir.

HER ŞEYİM SENİN AŞKINA FEDADIR RABBİM, DİYEBİLMEK!

Müslümanların ihrama bürünmek için elbiselerini çıkarırken, dünyadaki bütün yapıp ettiklerini de söküp attığı benliğinden. “Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk!”, “Buyur Rabbim emrine âmadeyim!” Besm-i elest’te verdiği sözünü bir kez daha hatırlıyor.

Ahiret günü, Rabbin huzuruna varmadan, imtihan yurdu dünyada huzura çıkıp bağışlanma dilediği bir zaman dilimi bu. Bizler için birer fırsat bu anlar. Aynı zamanda ahiretin bir bir nevi provasıdır. Rabbinin en yakınında söylemek istediklerini, dertleşmek için en güzel fırsattır bu. Çünkü ona en yakındasın!

Mahşeri bir nevi yaşamak; pek çetin sınav. Rabbinin sana dünyada bahşettiği her şeyi geride bırakarak, O’nun rızasını murad ederek, her şeyim senin aşkına fedadır Rabbim diyebilmek.

“Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, alemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir. Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğa gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkar ederse (bu hakkı tanımazsa) şüphesiz Allah bütün alemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.)” /Al-i İmran, 96 – 97)

Arafat, aslı vatana vuslatın en yakın mekanı. Nefesinde hissedersin yakınlığı işte o an. Haccın, İslam’ın en meşakkatli ibadeti olmasının anlamıydı bu. Çekilecek meşakkati dünyadayken çekmek. Ahirete bırakmamak bütün yüklerinden kurtularak huzura varmaktır.

HAC, İNSANIN KENDİNDEN ALLAH’A DOĞRU HAREKETİDİR

Kutlu mabedin etrafında, seyyareler gibi dönmek. Arşın etrafında Allah’ı tesbih ve takdis eden meleklerin tavafında yer almaktır. Kâbe’nin etrafında dönenlerin akışına kendini bırakarak döndükçe arşa yükselişini hissetmektir. Bu yolun hakiki aşıkları, Hak yolunun sadıkları için bir nevi vuslata kavuşmak. İnsanlığın sürgün edildiği öz yurduna kavuşmasıdır bu.

“Hac, insanın kendinden Allah’a doğru hareketidir.”

“Hac, insanın benliğinden çıkıp Allah’a gerçek manada yönelişidir. Burada tek taraflı bir yöneliş de değildir.”

Söz konusu olan ilahi rahmetin insanı bürümesi, ruhu kendine doğru cezb etmesidir. Ruhun O’nun ikliminde teneffüs etmesidir. O’nun rengine bürünerek huzurlu olmasıdır. Acaba, safa ile Merve arasındaki say bunun açıkça bir tezahürü müdür?

Öte yandan bu hareketin dünyevi bir boyutu da vardır. Ümmet bilincinin en canlı biçimde yaşandığı yerdir. Allah’ın evi inananların kardeşliği doyasıya tattığı, tatması gerektiği en muhteşem yer! Hatta Muhammed İkbal’in deyimiyle Kâbe’nin gayesidir. İslam milletini birleştirmek, Allah’ın huzurunda “bir” ve “aynı” olduklarının idrakine müminlerin varmasıdır. Aynı safta kimsenin kimseye üstün olmadığı, sadece kulluğun zirveye tırmandığı an.

Kâbe etrafında dünyanın dört bir yanından yöneldikleri bu kutsal mekanda buluşan insanlar, ümmet şuurları, kardeşlik duyguları daha bir bilenmiş olarak ülkelerine dönerler.

Hac, İslam’ın en renkli ibadeti. Baştan başa sembollerle yüklü. Hatta sırlarla diyebiliriz; ihram, Arafat, şeytan taşlama, Mesari’il haram, tavaf, kurban… Her birinde ayrı ayrı sırlar.

Arafat, günah kirlerinden arınmak, temizler yurdu olan cennete aday olmak, ilahi rızaya ermek için en büyük fırsattır. Burada yapılacak en önemli ibadet duadır.

NİCE GİZLİ SIRLAR!

Çünkü “Dua bütün ibadetlerin özüdür.” Bir Allah dostunun söylediği gibi hacda çok mucizevi sırlar, değişik tecelliler vardır. Hakk’ın gönüllere orada ilka edeceği tecelliler bunlar. Sadece; o iklimi teneffüs edenlerin keşfedeceği sırlar… Haccın meşakkatlerine tahammül edip, erkanına göre yerine getireceklere haccı ruhuna uygun olarak, günahsız, kavgasız yapabileceklere dahası, azıkları takva olacaklara ayan olacak nice gizli sırlar.

İşte her hac mevsimi, içimizi kıpır kıpır eden bu güzel duygular benliğimizi kaplar. Gidemiyorsak da yüreğimiz gidenlerle birlikte çarpar. Ötelerden gelen o çağrıya kulak verebilmiş kardeşlerimize gıpta ederken, onlarla selamlarımızı göndeririz. “Duanda bizleri de unutma kardeş!” deriz. Tıpkı umreye gitmek için müsaade isteyen ashabından birine; “Duanda bizleri de unutma kardeşim!” diyen mütevazi Peygamberimiz (S.A.V.) gibi. Gözlerimizden sessiz yaşlar dökeriz gidenlerin ardı sıra. Bir gün gitme arzumuzu da hep canlı tutarız, taa derinlerimizde.

Bir yaman derdim ki ya Rabbi neden? Bir daha istiyor bir kere giden? Meğer insan gitmeden bilmezmiş. Uykuyu ve dinlenmeyi kabre, eğlenceyi cennete, huzuru gül sohbetli meclisine eklemeyi. ‘Ben’i terk edip ‘O’na erme vakti. “Sen”i öteleyip evlatlarımız ve tüm milletimizin, ümmetin kurtuluşu için dualardayız.

Rabbimizin davetlisi olmak, uykuyu ve dinlenmeyi kabre bırakmak.

Şimdi vuslata kavuşma vaktidir. Kendini Rabbe adama vaktidir.

Kâbe’den selam ve dua ile hayırlı bayramlar!

Muhabir: Haber Merkezi