Kocaman bir yılı devirdik. Okula gittik, işe gittik, sınava hazırlandık. Koştuk, durmadık, çalıştık. Hep daha çok hızlandık yetişebilmek için. Hızlandıkça daha iyi yetiştirdiğimizi zannettik. Hız bizim soyadımız gibi oldu. Çünkü bu çağda yaşamak hızlı olmayı gerektiriyordu. Daha hızlı konuşmayı, daha hızlı dinlemeyi, daha hızlı yolculuk yapmayı, daha hızlı yemeyi, daha hızlı izlemeyi ve her şeyi daha hızlı yapabilmeyi.

Mesela, artık sesli mesajları dahi iki katı hızla dinler hale geldik. Gelen videoları saniyelerden dakikaya kayıyorsa izleyemez hale geldik. Uzun konuşmalara sabredemez, anlatılanı dinleyemez hale geldik. Günümüzün gençleri klavyelerin ucunda ışık hızıyla seyahat ediyorlar. Çocuklar oyunları ekran karşısında hızlandırılmış şekilde oynuyorlar… Bizler hayatın koşuşturmacası arasında bir durup dinlenemez durumdayız.

‘Güzellik, güzel ve keyifli olan onu durup temaşa edecek vaktiniz varsa size bir şeyler söyler, anlatır’ diyor değerli yazar Kemal Sayar. Güzel olanı hızlanırken kaçırdığımız için mi bu kadar huzursuzluğumuz? Yağmurun dokunuşunu hissedemeden, güneşin doğuşunu izleyemeden, uzun uzun yürüyemeden ağaçların arasında, kuşların ötüşünü dinleyemeden, rüzgarı bekleyip hissedemeden nasıl anlamlandıracağız bu alemi?

Ekranın ışıklarında kayarken gözlerimiz, dopamin hormonunu tavan yaptırırken mi gerçek anlamda yaşadığımızı hissedeceğiz acaba? Bu mümkün değil! Güzeli yaşamak için bir duralım, durulalım. Sakinleşelim, yavaşlayalım.

Nasıl Yavaşlayalım?

•        Tam da yaz ayındayız. Doğada uzun uzun zamanlar geçirelim. Çimlerde oturalım, ağaçların altında kitap okuyalım. Erkenden kalkıp güneşin doğuşunu izleyelim. Dalgaların sesini dinleyelim. Rüzgarın esişini, yağmurun ıslatışını. Hatta mümkünse birkaç hafta doğada yaşayabileceğimiz bir ortam oluşturalım.

•        Ailemizle, eşimizle, çocuklarımızla ekransız, sakin zamanlar geçirelim. Uzun uzun sohbetler edelim. Dinleyebilelim onları. Uzun zamanlar ayıralım birlikteliğimize. Oyunlar oynayalım birlikte. Ekranı çıkaralım aramızdan. Hatta birlikteyken bırakalım telefonları diğer odaya. Mutluluk veren, keyifli anların ne kadar bizimle olduğunu hissedelim.

•        Okuma değerimize sıkı sıkıya sarılalım. Hız çağında, hızlı bir şekilde okuma hasletimizi kaybediyoruz. İzliyor veya dinliyoruz. Okunacak kitapları dahi dinlemek istiyoruz. Mutlaka okuma yapmalıyız. Kitapların dinginliğinde, yavaşlığında yol alıp, hızımızı biraz durdurabilmeliyiz.

•        Yavaşlatacak bir hobi edinelim. Ebru yapmak, resim yapmak, evde sabun yapmak gibi…

•        Gün içerisinde biraz zaman ayıralım kendimize. Yarım saat te olsa, bir yere oturup hiç bir şey yapmadan sakinleşelim.

•        Popüler bir kavrama dönüşse de dijital diyet akımına sahip çıkalım. Hepimizin ekranlardan uzaklaşmaya ihtiyacı olduğunu fark edip, bu noktada kendimizi disipline edelim.

BAMBAŞKA BİR ÇALIŞMA

Bir kardeşimizin dertlenmiş bir videosu düştü ekranıma. ‘Durum hiç te iyiye gitmiyor’ diyordu boğazına düğümlenen kelimelerle. ‘Gençlerimize, çocuklarımıza sahip çıkalım. Çalışalım, durmayalım, dinimizi anlatalım, öğretelim evlatlarımıza!’ diye devam eden bir video. Evet değerli kardeşlerim, pembe tablolar çizmeye çalışanlara inat durum hiç iyiye gitmiyor. Ahlak ve maneviyat dengelerimizle çok ciddi oynanıyor. Ekrana yapışmış gençlerimiz ve çocuklarımız üzerinde her türlü tahribat yapılıyor. Artık onlara ulaşmaları çok kolay. Evlerimizin içinde, rahat ve güvenli çatılarımızın altında ulaşıyorlar evlatlarımıza. Ahlak ve maneviyat tahribatını oralarda çok kolay yapıyorlar. Sonra duyduğumuz dışarıda, sokakta yaşananlara hayret ediyor veya üzülüyoruz. Artık gerçek manada silkelenmeliyiz. Kurtuluş reçetesinin Allah’ın ipine sımsıkı sarılmakla gerçekleşeceğini bilmeliyiz.

Peki, neler yapmalıyız?

•        Tam da yaza girmişken, tatilde neler yapacak bu evlatlar diye düşünürken elimizi taşın altına koyma zamanı. Gün bugün değerli okurlar. Buna bir seferberlik olarak bakmalı, bana burada ne düşüyor, ben ne yapabilirimin kaygısını taşıyarak harekete geçmeliyiz.

•        Açalım evlerimizi çocuklarımıza, gençlerimize. Çay sohbetleri, siyer dersleri, Kur’an okumaları, peygamberler tarihi… Yapabileceğimiz bir sürü konu başlığı var. Hiçbir şey yapamam, ben uzman değilim diye düşünmeyin. Hiç olmadı bu konular hakkında yazılmış sahih kitaplar var. Okuyup anlatabiliriz evlatlarımıza, çocuklara, gençlerimize. İlla ki vardır sitemizde, mahallemizde üç beş genç… ‘Biz böyle bir çalışma yapıyoruz değerli kardeşim sende katıl, bir çay içeriz, bir kek yeriz, bir sohbet ederiz’ diyerek bir araya getirip onları dinlemeli, dertleşmeli, anlatmalıyız. Böylece iyiliği, güzelliği çoğaltmalı, büyütmeliyiz.

•        Sosyal medya hesaplarımızı bu doğrultuda kullanabiliriz. İyinin, doğrunun, güzelin anlatıldığı kullanımları çoğaltmalı, buralarsa madem genç ve çocukların uğrak alanları, oraları bizler daha bilinçli, daha doğru kullanarak tebliğ araçlarına dönüştürebiliriz.

•        Çevremizde yapılan kıymetli çalışmaları destekleyebilir, bireysel yapamıyorsak eğer çalışmalarımızı; dernek, vakıf, kurumlarla birlikte hareket ederek, çalışarak gençlerimize çocuklarımıza ulaşabilir, anlatabiliriz.

•        Kitap okuma akımı başlatabiliriz. Gençlerimiz, çocuklarımız artık okumak yerine, izliyor, büyüklerinin yaptığı gibi. Doğru kitaplarla (bu noktada oldukça bilinçli olmamız gerekiyor. Çok fazla ahlak ve maneviyatı yıpratıcı kitap ortaya çıkmaya, yazılmaya başlandı) onlara okuma bilinci kazandırabiliriz. Kitapları ve okumayı sevdirecek etkinliklerle hem hal olmalıyız.

•        Mutlaka doğayla yakınlaştırmalıyız, hemhal etmeliyiz evlatlarımızı, gençlerimizi. Doğada zaman geçirebilecek etkinlik, eğlence, inceleme, merak alanları oluşturmalıyız. Doğadaki dinginliği, huzuru hissettirmeliyiz onlara. Bize verilen kusursuz, mükemmel hediyeleri göstermeli, onlarla birlikte şükür, tevekkül hissiyatı geliştirebiliriz.

•        Yaz ayı tatil ayı olmadığını, tam tersi çalışmak, okulda verilmeyenleri öğrenmek, gayret etmek, bir arada olmak, daha da fazla öğrenme ayı olduğunu hissettirmeli, yaşamalı ve yaşatmalıyız.

 

Muhabir: Haber Merkezi