Gençliğin Arayışları III

Abone Ol

Günümüz gençliğinin manevi eğitimden yoksunluğu ve gelişimi sorunu. Hayatın seçeneklerinden bilinçsizlik ağır basıyor. Bir ülküsü ve bir hedefi yok. Siyasal sloganlarla gözlerini açanlar derinliği olmayan sıradan güdülmeye mahkûm. Düşünme alanı ve ufku daralıyor.

Aile içi terbiye önemlidir. Küçük gibi görününler zaman içinde insanda yer eder ve karşılık bulur. Sofra kültürü, oturup kalkma, davranma, konuşma gibi. Bunlar insanın ruh dünyasına etki eder. Zamanla kişinin hangi aileye mensup olduğu bilinir.

İlkokul, ortaokul eğitimin ilk aşamaları. Lise daha olgunlaşılan daha deli dolu olunan zaman. Çocukların sınav gerilimi, koşturması, özellikle matematiğe dayanan katı ve materyalist zihni anlayış gençlerin bakışını ve hayal dünyasını daraltıyor. Çocuğa düşünmeye zaman bırakmıyor. Aşkları bile belli matematik üzerine kurgulanıyor. Çıkara dayalı oluyor her şey. Sevmeden, bağlanmadan, âşık olunmadan mantık evliliği denen materyalist bakış hayata egemen oluyor. Hayat çıkara dayalı olarak kurgulanıyor. Burada ne aile içi kültür ne toplumsal ülküler önem kazanıyor

Gençliğin temel sorunları da bunlar.

Yazı yazmaya başlayan bir gencin önceliği yazıyı araç olarak kullanarak en kısa zamanda şöhrete ulaşma çok para kazanma peşinde olur. Genç kızlar, delikanlılar pop kültürün etkisiyle bir an önce şarkıcı, futbolcu ya da star olmayı hedefliyor. Bir fakülte bitirmeyi de bu amaca dönük olarak hedefliyor. Bunlar hemen her gencin seçeneksiz hedefi.

Çıkar söz konusu olunca ülkülerin hiçbir değeri kalmıyor. Slogana dayalı yaşama biçiminin sınırlı oluşu idealden yoksunlaştırıyor. Geçmiş dönemlerde batıcı ruhtan beslenenler ideallerinden vazgeçip sermayeye, çıkara ve makama teslim oldular. Bunun en somut örneği 68 kuşağı. Ülkücü gençler ise iktidarların çıkarına katıldılar oradan çıkar devşirmeye baktılar. Olamayanlar ise mafyaya teslim oldular.

İlginçtir ki MTTB’nin İslâmî düşünüşlü kuşağı ise iktidar olunca bütün ideallerinden vazgeçtiler. Geçmişteki sloganlarının bile bir karşılığı olmadı. “Zincirler kırılsın Ayasofya açılsın” sadece bir slogandan ibaret kaldı.
Gençlik asıl ruhtan, millet olma bilincinden yoksun. Millet olma ideal ve hedefi çok daha bütünleyici. Hz. Âdem ile başlayan peygamberler silsilesi millet olma bilincini sağlar. Müslümanlar için bu Kur’an’ın belirlediği ölçü. İbrahim milletinden olma. Hz. Peygamberin ümmeti olma bilinci. Müslümanlar açısından önemli bir durum. Müslümanların bütünlüğüdür bu.

İslâm milletinin gençliğinin ortak ülküsü yok. Irk, parti, meşrep gibi bölücü unsurlar insanları bölüyor uzaklaştırıyor ve nefret ettiriyor. Bir hedefe gidilecek yönleri bulunmuyor. Kültür yetersizliği. Sloganlar insanları boğuyor. Hedefsiz ve ülküsüz bırakıyor. Siyasal gerilimler bu ayrılıkları ve uçurumları ise daha çok derinleştiriyor.

Milletimizin ruh dünyasını bütünleştiren eserlere yönelim ise oldukça az. Bu anlamda üstat Sezai Karakoç’un hemen bütün eserleri bu anlamda önemli. Ruh vermesi ve beslemesi bakımından. Bu izlekte olan bütün yazar ve şairler önemli. Diriliş düşünce ve ekolüdür bu.

Sıradan popüler kültüre ait eserler ya da pazarlanarak gündeme getirilen eserler gençliğin önündeki tuzaklar. Bu, hemen her kesim için geçerli. Parlayan alevler gibi geçici bir duygu oluşturuyorlar.

Felsefî eserler ise daha çok materyalist özlü ve bakışlı. İslâm düşüncesinin merkeze alınmadığı bir düşünce hareketi milletimizin ruhunu karşılamıyor. Asıl sorun da buradan kaynaklanıyor. Üstat Necip Fazıl’ın hem tasavvufi, hem felsefî bakışı, üstat Sezai Karakoç’un çok yönlü kuşatıcı bakışından uzak gençliğin sorunları çözmesi anlaması zor görünüyor. Bu konuları ayrı ayrı değerlendirmede yarar var. (Milli Gazete)