Milli Görüş şifresinin 3. anahtar cümlesi: ‘Yeni Bir Dünya’dır
Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın liderliğinde kurulan D-8’lerle de Yeni Bir Dünya hedefinin temeli atılmıştı. D-8’in ne anlam ifade ettiği, 20. Asrın önemli bazı siyasi, askeri ve ekonomik olayları ve özellikle de I. ve II. Dünya savaşlarının sonuçlarının günümüze yansımaları kısaca irdelenerek daha net anlaşılabilir.
I. Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı, İngiltere Krallığı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi 4 büyük devletin yıkılmasına neden olmuştu. II. Dünya Savaşı ise Stalin, Hitler, Musolini ve Franko gibi diktatörlerin tasfiyesi maksadıyla yapılmıştır. Savaş neticesinde Stalin hariç diğer diktatörler yıkılmıştı. Maalesef, insanlık, bu her iki savaşta büyük acılar yaşamıştı…
İkinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere, Amerika ve Rusya, galip devletler olarak yaptıkları 4 Şubat 1945’teki Yalta Konferansı neticesinde; dünyaya barış getirme adına, ‘Yeni Dünya Düzeni’ dedikleri bir sistemin kararını aldılar. Oysa asıl amaçları, geri kalmış ülkeleri sömürgeleştirmekti.
Öte yandan başta Fransa olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri bu gidişattan rahatsızdılar. Bunun için, Amerika’nın da içinde olacağı fakat Sovyetler Birliği ve Almanya’nın olmayacağı bir birlik kurmayı planladılar. Netice itibariyle 1949’da Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İngiltere ve Amerika’nın da katıldığı on iki ülke, ‘Kuzey Atlantik Paktı (NATO)’yu kurdular. Bu durum, bir taraftan ‘Yeni Dünya Düzeni’ planını askıya alırken, bir taraftan da yalnız kalan Sovyetler Birliği’ni başka arayışlara sürüklüyordu.
Takriben altı yıl sonra 1955’de adına ‘Doğu Bloku Ülkeleri’ de denildiği; Sovyetler Birliği, Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan, Çekoslovakya, Macaristan, Arnavutluk ve Romanya’nın katılımıyla ‘Varşova Paktı’ diye karşıt bir birlik oluşturuldu. Böylelikle Dünya, Komünizm ve Kapitalizm diye adlandırılan iki kutbun soğuk savaşı girdabında kalmaya başladı. Bu durum, takriben 50 yıl kadar devam etti…
1973’e gelindiğinde dünyada yaşanan petrol krizi ve onu takip eden küresel durgunluk, bir kez daha Yalta Konferansı’yla kararı alınan ‘Yeni Dünya Düzeni’ planını gündeme getirmişti. Buradan hareketle 1975’de gelişmiş ülkeler olarak Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere ve Amerika, G-6’yı kurdular. Bir yıl sonra da Kanada guruba dâhil oldu ve isim G-7 olarak değiştirildi. Böylelikle büyük bir güç haline gelen G-7’ler, başta petrol olmak üzere dünya ekonomisinin önemli kaynaklarına yön vermeye başladılar. İlk önce petrol zengini ülkeler arasında kargaşalıklar çıkardılar. 1980’de İran ve Irak arasında savaş zemini oluşturdular ve iki ülkeyi sekiz yıl boyunca birbiriyle savaştırdılar. Bu savaş, iki ülkeye 150 Milyar dolara ve bir milyon insanın hayatına mal olmuştu…
Ancak soğuk savaş, G-7’lerin önünde bir engel olarak duruyordu. Nihayet Rusya ile yapılan gizli anlaşmalar, 1991’de Varşova Paktı’nın yıkılmasını getirdi. Böylelikle NATO, rakipsiz kaldı ve dünyada tek egemen güç haline geldi. Tabii rakipsizlik, pasifliği ve sonrasında da dağılmayı getirirdi. Bu sebepten bir takım tedbirler alınması gerekirdi.
Bunun için NATO ülkeleri bir araya gelerek yeniden strateji belirlediler. İskoçya’da yapılan bir toplantıda zamanın İngiltere Başbakanı Margeret Teatceher; “NATO, bir askeri işbirliği kuruluşudur. Ancak, askeri kuruluşlar, düşmansız yaşayamaz. NATO’nun şimdiye kadarki düşmanı ‘Kızıl’dı ve bu düşman ortadan kalktı. Muhtemeldir ki yeni düşman, ‘Yeşil’ olacaktır.” diyordu. Onlara göre ‘yeşil renk’ İslam ve İslam ülkelerini sembolize ediyordu.
Rusya, yıl 2002’de G-7’ler oluşumuna katıldı. Böylelikle Yeni Dünya Düzeni despotizmcileri sekiz ülkeye çıktı ve G-8’ler olarak anılmaya başladı. (Mart/2014’de de Rusya oluşumdan ayrıldı, ancak isim yine aynı kaldı.) Arkasından 1990’lı yıllarda İslam ülkelerine yönelik başlatılan savaşlar, 2000’li yıllar itibariyle hız kazandı. Körfez Savaşı, Bosna Hersek, Azerbaycan ve Çeçenistan soykırım ve katliamları, Irak ve Afganistan işgali; Şimdi de Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki işgal planları. Hepsi de Müslüman ülkelerde cereyan ediyor. Hep de kuvveti üstün tutanlar tarafından yapılıyor. Ve hep de Müslümanlar zarar görüyor…
D-8’lerin Kurulması
Dünya’da yaşanan mevcut gerçekler karşısında artık temeldeki bu yanlışların yapılmayacağı; yeryüzünde huzur, barış ve saadetin tesisi için yeni bir yola girilmesi zorunluluğu apaçık ortadadır. Bu sebepledir ki ‘Yeni bir Dünya’ kurulması elzemdir…
Yıl 1996. Ülkemizde Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Başbakanlığında 54. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti kuruluyordu. Erbakan, Yeni bir Dünya’nın temeli olan müthiş bir projeyi hayata geçirerek insanlığın saadete erişeceği günlere zemin hazırlıyordu. Bu proje Siyonist ve Emperyalist düşünceye sahip Yeni Dünya Düzencileri’nin kalbine adeta bir hançer gibi saplanmıştır. Bu, er veya geç ama yüzde yüz sömürü düzeninin sonunun başlangıcıdır.
D-8’ler projesini birilerinin magazinsel çılgın projeleriyle kıyaslamak herhalde abesle iştigal olacaktır.
D-8’ler, Malezya, Endonezya, Bangladeş, Pakistan, İran, Türkiye, Mısır ve Nijerya gibi toplam nüfusu bir milyona yaklaşan ve nüfusunun büyük bir bölümü Müslüman olan ülkelerden oluşmaktadır.
D-8’lerin altı tane temel ilkesi vardır. Bunlar, yenidünya düzencilerinin uyguladığı despotça altı ilkenin tam zıttı olan ilkelerdir. Onların materyalizm, çatışma, çifte standart, üstünlük, baskı- tahakküm ve sömürücülük ilkeleri vardır. D-8 anlayışının ise maneviyatçılık, diyalog, adalet, eşitlik, insan hakları-hürriyet-demokrasi ve işbirliği ilkeleri vardır. D-8 bayrağındaki altı yıldızın her biri bu ilkeleri sembolize eder.
D-8’lerin amacı, bütün insanlığın saadetini temin etmektir. Bunun için öncelikle üye ülkeler, kendi aralarında üretim ve ticareti geliştirerek hızla ve top yekûn kalkınacak ve dışa bağımlılıktan kurtulacaktır. Arkasından başta diğer İslam ülkeleri olmak üzere ezilmekte olan bütün halklar, bu halkaya dâhil olacak ve onlar da refaha kavuşacaklardır.
D-8, G-8’e karşı kurulmuş bir oluşum değildir. D-8, gelişmesini ve oluşumunu tamamladıktan sonra G-8 hala zulmüne devam ediyorsa bu zulmü engellemek ve sonrasında kökünden kurutmak için kurulmuştur. Hatta Dünya’da köklü barışın temini için nihai olarak G-8’le 2. Yalta konferansını yapmak üzere masaya oturmak ve bundan sonra D-8 ilkelerinin kabul edilmesi yönünde kararlar almak mücadelesini verecektir…
Evet, şifreyi oluşturan cümlelerin açılımları kısaca bunlar. Burada anlaşılmayacak bir durum yok. Ama anlamayan çok. Çok da bir taraftan da Emperyalizm ve Siyonizm’in planları işlemeye devam ediyor. Erbakan, 40 yılı aşkın bir süre bu millete “Ne olur bir kez de beni Siyonizm’den önce siz anlayın.” diyordu. ‘Kişi öldükten sonra kıymeti anlaşılır.’ya! Erbakan, vazifesini yaptı ve rahmeti Rahman’a kavuştu. Umulur ki Hak indinde mükâfatı bol olur.
Peki ya Erbakan’ı millet anlamadı da Milli Görüşçüler anladı mı? O, miting meydanlarında şöyle sesleniyordu: “Ey Milli Görüşçüler! Ey Milli Görüşçüler! Bundan sonraki hedefiniz, İkinci Yalta konferansıdır.” diyordu. Şimdi Milli Görüşçü’ler, dönüp kendilerine bir bakmalılar. “Acaba biz Milli Görüş şifresini ne denli çözmüşüz?” diye...
Eğer Milli Görüşçüler, Erbakan’ın gösterdiği hedefe kilitlenip, II. Yalta Konferansı’nı yapacaksa; bölünüp, parçalanıp, kolay lokma haline gelmekten vaz geçmelidir. Dünyada oynanmakta olan büyük oyuna gelmeye, kimsenin ne zamanı ve ne de hakları vardır.
O halde: “Ben, Erbakan Hocamızın manevi ve siyasi mirasçısıyım.” diyen bir Milli Görüşçü üzerine düşen her vazifeyi bir hakkın yerine getirmesi gerekir. Bu, Cenab-ı Hak indinde büyük bir mesuliyettir. Aslında herkesin bulunduğu makam ve mevki her ne ise o kendi tercihi değil, Yüce yaratıcının takdiridir. Kul üzerine düşeni Yaratıcının emir ve yasaklarına uygun olarak yamak zorundadır. Tabi ki sonucu yine Yüce Allah tayin edecektir vesselam…
Evet, kurulan bu cümleler, Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı anlamak ve onun kurucu liderliğini yaptığı Milli Görüşü ve de Milli görüş şifresini nedenli çözmeye yetti, bilinmez..
Bir davası vardı Erbakan’ın. O, bu uğurda son nefesine kadar cihat etti.
O dava, İslam’dır.
Allah’a emanet olunuz sevgili dostlar...
Bitti...