Dinde Mükemmeliyet

Abone Ol

Kimileri Allah’ın emir ve yasakları üzerine bir hayat tercih etmek dururken, başkalarının hatası üzerine bir hayat tarzı seçiyorlar. Yani mesela bir Müslümanda gördüğü bir hatayı İslam’a mal ederek, bir anlamda dinin güya çelişkilerle dolu olduğunu ortaya koymaya çalışıyorlar. Yani: “Dinde mükemmellik olsa Müslümanda mükemmel olur.” demeye getiriyorlar. Bu düşüncede kendilerinin İslam’a mesafeli durmalarına neden oluyor.

Bir kere mükemmellik göreceli bir kavramdır. Yani kişinin bakış açısına göre değişir. O halde her hangi bir kavramın mükemmellik analizini yapabilmek için onun kaynağına inmek gerekir. Yani dinde mükemmellik nedir bilmek için onun prensiplerinin yazılı olduğu kitabı incelemek, o dinin esaslarını insanlara ileten zata yani peygambere onun sünnetine müracaat etmek gerekir.

Tabi böyle bir çalışma içerisine giren kimse, araştırmalarını önyargı ile değil, objektif bir bakış açısıyla hadiselere yaklaşmayı becerebilmelidir. Biz tabi burada konumuzu İslam çerçevesinde ele aldık ve yorumlarımızı bu minval üzere yapma çabası içerisinde olacağız. 

Esas itibariyle bir kimsenin İslâm’ı bir hakkın bilmek, öğrenmek ve onun mükemmelliğine vakıf olabilmesi için bir defa iman kapısından içeri girip de içeride ne var ne yok görmesi lazım. Maalesef çok kimse kendisini bundan mahrum etmiş ve maalesef oradaki güzelliklerden bi haber yaşayıp duruyor. Hele bir de ben Müslümanım deyip de dine mesafeli duranlara şaşmamak elde değil.

Gelelim Müslüman üzerinden dinde çelişki arama mevzuuna!.. Evet, iman edip günah işleyen elbetteki vardır, olacaktır. Çünkü insanın yaratılışında bu var. Her iman edip, İslâm’a gireni siz kusursuz mu zannediyorsunuz. Hayır, yok böyle bir şey. Günah işlemeyen sadece peygamberlerdir. Onlar dahi çok ağır imtihanlarla karşı karşıya kalmışlardır.

Bir Müslüman nasıl kusursuz olabilir ki? Nasıl günah işlememiş olabilir ki? Günah işleme fıtratı olmayan ancak meleklerdir. Günah işlemeseydi insan, zaten melek olurdu. Ona da insan denmezdi.

Ha Yüce Allah’ın emridir, haramlardan kaçınıp, helallerle amel etmek. Günah işleyen masum değildir. Hele büyük günah işleyen hiç değildir. Ve tabi herkes günahının cezasını mutlaka çekecektir. Ancak tövbe edip ve tövbesi de kabul olursa başka...

Mesela başkalarına zulmeden, Müslüman da olsa zalimdir. İslam hukukuna göre zulmedenin cezası dünyada iken verilmelidir. Bunda iman eden veya etmeyen ya da makam mevki sahibi olan ya da olmayan fark etmez. Burada adalet ya da adaletsizlik göreceli bir kavram olamaz. Bu açıdan eğer bir yerde adaletsizlik varsa, sorumlusu, şuursuz Müslümanlar ve de iman hakikatiyle tanışmak istemeyenlerdir.

Madden, bedenen, makamen güçlü olmak, haklı olmayı doğurmaz. Bilakis adil olmayı gerektirir. Çünkü böyle biri otoriterdir ve el ile düzeltme yetkisine sahiptir. Zulmetmek, zalimlik yapmak ancak şeytani bir zihniyetin ürünüdür. Bunu yapan iman etmiş olsa da olmasa da böyledir. Kaldı ki esasen o kimse gerçek manada iman etmiş sayılmaz. Böyle birinin kusuru da İslam’a mâl edilemez.

Haklı olarak “Ne yani eleştirmeyelim mi? Kötüleri ifşa edip, insanları uyarmayalım mı?” denilebilir. Ama adil olmak gerekir. Hakikatlere göre hükmetmek gerekir. Ya canım yapıcı eleştiriler elbette olacaktır, olmalıdır da. Ancak, birilerinin yanlışı üzerinden İslâm’ı karalamak da ne oluyor? Peygamber’e, Kur’an’a dil uzatmak, hakaret etmek de ne oluyor? Hatta daha ileri gitmek!..

Bir insan inançsız olabilir, deist, ateist bilmem falan filan olabilir. Ancak neticede insan olmadığını söyleyebilir mi? Hayır! O halde bu kin bu nefret neden? Bir kimse savunduklarının doğruluğundan eminse insanları ürküterek kendine çekebileceğini mi zannediyor? Doğrusu buna şaşırmamak elde değil!..

Zaman zaman sosyal medyada şu saydığımız hususlarla, hatta daha da ötesi öyle çirkefliklerle karşılaşıyor ki insan, doğrusu “Bu kadarı da fazla!” demekten kendimizi alamıyoruz.

Falan hoca, filan âlim, filan hacı şunu şunu şunu yaptı/yapıyor... bunu bunu yaptı/yapıyor. Fotoğraflar, videolar, ses kayıtları vs. adeta gırla gidiyor.

Bizde mi var bir cehalet bilemiyorum ama arkadaş birileri fevkalade tiyatro da çeviriyor olabilir. Şöyle ki İslami kisveye sadece iman edenler mi sahip olurlar? Yook!.. Birileri fevkalade Müslüman kisvesine bürünüp çeşitli entrikalar çevirebilir.

Bugün tamamına yakını ben Müslümanım diyen bir ülkede yaşıyoruz. Ancak Müslümanı kimliğinden uzaklaştırmak için öylesine sinsi oyunlar oynanıyor ki, akıllara zarar. Hele ki genç neslin zihinleri öylesine karmaşık hale getiriliyor ki çık çıkabilirsen işin içinden.

Aslında her şey gelip, idari mekanizmaya dayanıyor. Basiret engelli, ferasetten yoksun, liyakatin yanından geçmemiş çakma karakterler, ne yazık ki sorunun çözümü bir yana her şeyi daha da sorun yumağı haline getiriyorlar. Memleketi bu hale getirenler, Müslüman kisvesine bürünmüş karakterlerdir. Ancak, onları tespit etmek öylesine zor ki!

Esasen memleketin bu hale gelmesinin esas sorumlusu: “Cehaletini gidermeyen Müslümandır.” desek yanlış bir tespitte bulunmuş olmayız. Dinini araştırıp, öğrenip, kulluğunu eda edip kendini ebedi hüsrandan kurtaracağına, şeytani planların oyuncağı olan Müslümandır.

Biraz önce de ifade ettik, kul hata yapabilir, günah da işleyebilir hatta büyük günah da işleyebilir. Kulun makamı, mevkisi, mertebesi... Her ne sıfata sahipse, bu o insanı günah işlemez mertebesine yükseltmez.

Yanlış olan, “Bak, filan filan dahi bu günahı işliyorsa!..” diyerek İslâm’a saldırmaktır. Yani ki dinin tutarlılığı olsa onlar bu günahları işlemezdiler-e getirmeye çalışmaktır. İslam hiç kimsenin tekelinde değildir. İslam, Yüce Allah’ın kullarına lütfettiği yegâne ve mükemmel bir hayat manzumesidir... İslam kimseye muhtaç değildir, bilakis herkes İslam’a muhtaçtır.

Tabi birileri ne yaparlarsa yapsınlar, kendileri inanmıyor diye İslâm hâk ve mükemmel din olmaktan çıkmaz. Keza Müslüman olup da günahkâr olanlar vesilesiyle de böyle bir şey olmaz. Yani İslam mükemmeliyetten çıkmaz.

Şunu çok iyi bilmek gerekir ki iman etmiş herkes, ne kadar günah işlese de karşılığını Cehennem azabıyla cezası bitinceye kadar öder ve nihayet imanından dolayı Cennet’e girer. Tabi iman etmemiş olan bir kimse de ne kadar masum olursa olsun asla Cehennem’den çıkamayacaktır.

Şuradan bir çağrı yapmak isterim, kim isterse üstüne alınabilir: “Ne olur bırakın bu kör inadı da girin tövbe kapısından içeri, kurtarın kendinizi ebedi hüsran yurduna gitmekten.”

Vesselam!..

Bütün hezeyanların heyecana dönüşmesi dileklerimle Allah’a emanet olunuz sevgili dostlar!