Çığlıklara Kulak Verelim

Abone Ol

Bu sene, bu ay ve bugünün model insanları kimlerdir diye araştırılsa hangi meslek gurubu öne çıkar?
Bazen bu konuda bir araştırma yayınlanır.

“Şu kadar kişiye sorduk, birinci filan kurum, ikinci filan kurum” denir.
Benim bu tür istatistik kurumlarının yayınladıkları rakamlara güvenim kalmadı.
Her seçimde rakamları boşa çıkar.

Doğru çıkmalarında ise falcının hamile kadına, ya oğlan olacak ya kız doğacak deyip birinden birinin doğru çıkması gibidir.
Röntgen raporu gibi değildir.

Bugün röntgen raporu gibi kayıtlardan hareketle, hâlâ numune olan kurumu araştıralım.
Polis karakollarında kayda geçen, savcılığa intikal eden veya etmeyen olayları incelesek,
Jandarma bölgesindeki karakola intikal eden olayları araştırsak,
Hâkim karşısına suçlu olarak çıkarılanların sayısını kıyaslasak,

Ceza alıp hapse atılanların hesabını yapsak en temiz kurum yine Diyanet İşleri Başkanlığı personeli gelir.
Bana göre Diyanet personelinin dinen görev ihmaline bu yazımda girmeyeceğim. En büyük suçları bu ihmaldir ama maalesef bu suç sayılmıyor günümüzde.

İslam’a göre suç sayıldığı gibi, laikliğe göre de suç sayılanları işlememe konusunda birinciliği alacağını yazıyorum.

Ege Denizi’nin kenarında, şirin bir ilçede, konferanstan sonra şehrin en güzel otelinin lobisinde çay içerken, Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Doktor, “Hocam, uyuşturucunun önünü almak için dine gerek yok. Her şeyin başı eğitim. Eğitimle bu halledilir” dedi ve uzunca anlattı.

Ben de ona, “Sen doktorsun. Şarap, rakı, viski, şampanya… Uyuşturucu sayılır mı?” dedim.
“Evet, sayılır” deyince ben de ona, “Sen Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinden en eğitimli yüz profesör seç ve onlara uyuşturucu kullanıp kullanmadıklarını soralım.

Bir de buradan İzmir’e kadar gidelim ve seçme yapmadan ilk mahalleden başlayarak, şehrin en merkezi camisine kadar yüz imama uyuşturucu kullanıp kullanmadığını soralım.
Bakalım din mi insanları uyuşturucudan koruyor, yoksa laik eğitim mi?

On bin imamdan biri kullanır olabilir belki. Peki, yüz profesörden kaçı kullanmaz” dediğimde,
Doktor, “Ben kaybederim” diye cevap vermişti.
Devletin bütün kurumları laik kanunlara göre çalışmasına rağmen, neden Diyanet görevlileri daha temiz kaldığını anladınız.

Birinci röntgenimiz olan karakol, mahkeme ve hapishane kayıtlarına göre temizler.
İkinci röntgenimiz basının ve halkın görüşü. Yüz bine yakın imamdan biri, Cuma günü toplanan paradan bir kısmını kendine almış diye şikâyet edilse imam, gazetelerde manşet olur.
Halkın diline dolanır, pelesenk olur.

Bankayı hortumlayan politikacı veya zengin, iş bilen, köşeyi dönen, saygın kirli olur.
Tecavüz suçunu, ünlülerden biri işlerse magazin haberi olur.
Yüz binde bir de olsa bu suçu imam işlerse yedi kat yerin dibine batırma hareketi başlatılır.
Bu da basın ve halkın imama olan saygısını ortaya koyar.

Bir artistin, genel müdürün, profesörün, generalin, bakanın yaptığı yanlışı olumlu karşılar ama imamın bembeyaz sarığına konan sinek karaltısını dilli düdük yapar.
Bu da imamın leke götürmez insan olduğunu ortaya koyar.

“Biz bozulduk, iyilik kaybolmaması için senin hayat kumaşında leke olmamalı.
Bizim hayat kumaşımız, katran karasına bulandı.

Siz, temiz kalın ki beyaz, helal, temiz nedir, gelecek nesiller model olarak sizi alsınlar” anlamına gelir.
İmamların habbesini kubbe yapmaları, çağdaş aydınların kubbesini habbe yapmaları aslında bir çığlıktır.
İmamın, incir tanesi kadar eksiğini cami kubbesi veya gökyüzü kubbesi kadar büyütmeleri, “Sen bari yapma” çığlığıdır.

Öbürlerinin dağ kadar kabahatini, hardal tanesi gibi göstermeleri de, “Biz, bize benzeriz. Çağın seline kapılmış çerçöp gibiyiz, çaresiziz, çare sizsiniz, kurtarın” çığlığı demektir.
Çığlığa kulak verelim.
Hayat kumaşımızın üzerine haram lekesi değil, mekruhun bile gölgesi düşmemeli.