Günümüzde en yaygın eğitim ve seminer organizasyonlarından biri de Kişisel Gelişim çalışmalarıdır. Özellikle bireyin kendini keşfetmesi üzerine odaklanan bu çalışmalar, oldukça popülerdir. Elbette bu tip faaliyetlerin artısı, eksisi, faydalı veya zararlı yönleri vardır.
Fakat hayata bakış açımızı oluştururken önce tavsiye alacağımız yer bellidir. Kur’an ve sünnettir. Bazen daralıp sıkıldığımız da, problemlere çözüm olacak yerleri doğru seçebilsek hiç sıkıntı yaşamayacağız.
Bu çerçeve öyle bir Hadis-i Şerif var ki Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Sizden biriniz kendisi için arzu edip istediği şeyi din kardeşi için de arzu edip istemedikçe iman etmiş olamaz.” (Buhari, İman, 7, Müslim, İman 71)
Bu hadis ne müthiş, ne güzel bir ideal sunuyor bizlere. Müslüman kendi hırslarını her şeyin önüne koymayacak. Müslüman, Müslüman kardeşi için yaşayacak. Kendi için arzu ettiğini kardeşi içinde arzu edecek. İşte böyle dünya güzelleşecek, işte bu şekilde dünya tekrar gül bahçesine dönecek.
Günümüzde bireyselleştiğimiz, insanların arkadaşlarından dostlarından kaçtığı, hatta aile büyüklerini bir kenara ittiği zamanları üzülerek yaşıyoruz. Sadece kendimizi her şeyin odak noktasına alıp, hayatımızı bireysel devam ettirme noktasına geldiğimiz bu günlerde Hz. Peygamberimizin mesajına ne kadar da çok ihtiyacımız var.
Mekke halkı cahiliye adetleri ile dolu bir toplumdu. Haksızlık, günahlar, adam kayırma gibi yanlış işlerin ayyuka çıktığı bir ortamdı. Hz. Peygamber efendimiz bu toplumun arasında kardeşliği tesis ederek, Asr-ı Saadet neslini oluşturdu. Kardeşi için yaşamanın ne demek olduğunu tüm dünyaya gösterdi.
Kendi refahları için yıllarca Afrika ülkelerini sömüren batının, vahşi kapitalist zihniyetine karşı İslam kardeşliği en büyük, en güzel örnekti. Maalesef bizler, bizim için en güzel örnekler dururken farklı yönlere, farklı ideallere kaçıyoruz. Batı toplumu bugün teknolojinin ve haz noktasının zirvesini yaşamaktadır. Bizlere de bu çok güzel gösterilmektedir. Bizlere güzel gösterilen bu zihniyetle beraber geldiğimiz noktada Anadolu toplumu da bireyselleşti, sekülerleşti. Bizlerde kendimiz için yaşamaya başladık. Her şeyi para ve refah içinde yaşamak sanmaya başladık.
Bir inşaat işçisi anlatıyor. Bir vesile ile memleketten ayrılıp, inşaat işçisi olarak bir yere gider. Gidilen yer gayet lüks bir semttir. İnşaat işçileri de depoya benzer bir alanda kalırlar. Fakat bu alan lüks semtin içinde sayılır ve mahalle sakinlerinden bazıları rahatsız olur. Bu süreçte yaşlı bir kadının evinde ani bir su patlağı olur, kadın ne yapacağını bilemez. Hemen inşaat işçilerinin yanına gider. Yardım ister. Bir adam gider ve çok büyük olmayan problemi kısa süre de çözer. Sonra kadın para teklif edince teyzeciğim bir şey yapmadım ki, ne parası deyince kadın şok olur.
Sonra kadın farklı işler için bu adamı çağırır ve der ki: “Ben sizi şikâyet edenlerdenim. Ama gördüm ki sizler bizden daha güzel yaşıyorsunuz. Bak belki sen çocuklarınla bir sofra da soğan kırıp yiyorsun ama mutlusun. Benim bu lüks villamda üst katımda kızım, onun üst katında torunum oturmakta. Haftalar oldu ki ben onlarla oturup bir akşam yemeği, bir kahvaltı yapmadım. Çocuklarımın varlığında onlarsız yaşıyor, onları özlüyorum.”
Bu hikâyenin bize çok büyük örnek olması lazım. Bize sunulan lüks ve şatafatın arkasında ciddi sıkıntılar var. Biz öncelikle İslam Kardeşliğini bina etmeliyiz. Kendimiz için arzu ettiğimizi kardeşimiz için de arzu etmeliyiz. Ne olur bireysel yaşam diye sunulan tezgâha gelmeyelim. Dostlukları, kardeşlikleri tekrar ayağa kaldıralım.