Kim ne derse desin, ortada kocaman ve acı bir gerçek var; o da Türkiye’deki milyonların insani bir yaşam standardını yakalayacak bir ücretten yoksun olması. Bunu resmi asgari ücret ve ona göre belirlenen diğer ücretlere bakarak söylemek gayet de mümkün. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırının, ki bunu konuşmak bile abesle iştigal aslında, 8-9 bin lira, yoksulluk sınırının ise 25 bin lira düzeyinde olduğu bir atmosferde, “sefaletin kalktığını” iddia etmek ne kadar realiteden kopmaksa, içinde bulunduğumuz işgücü piyasası koşullarında asgari ücret denen ücretin “temel ücret” olmadığını iddia etmek de o kadar abestir.
Gerçi her iki tespit de aynı zihin yapısından çıkmış durumda ve bu zihin yapısının ekonomideki kendi apaçık yanlışlarında bile sorumluluk hissetmediklerini de biliyoruz ve günbegün yaşıyoruz.
Uygulanan politikaların vahim sonuçları olan hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı ve insanların borca mahkum edilmesinden bile gocunmayıp da, bu ülke insanına asgari bir hayatı reva görmek, belki de tüm diğer sorunlardan da daha çetin bir sınavdır vatandaş için. Kendi insanını, kendi vatanında “parya” konumuna indirgeyip, onlardan en asgari ihtiyaçlarında bile fedakarlık istemek, onların şikayet ve sitemlerinin hiçbiri için en ufak rahatsızlık hissetmemek, halkın en başlıca sorunu olan enflasyonu çözmeye değil de “günah keçisi” aramaya mesai harcamak, rantiyeyi yani bankaları tarihin gördüğü en büyük karlara boğmak vs vs.. Yaşadıklarımızın küçük bir özetidir bu.
Geçen hafta bu konu ve çevresinde gündeme gelen bazı beyanatlar koşuşsun bu sefer.
Mesela, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, “Asgari ücret temel ücret oldu diye bir eleştiri var. Bu bilgisizliğe dayanan bir eleştiri. Asgari ücretli oranı şu anda yüzde 37” ifadelerini kullandı. Bilgün ayrıca, “Biz asgari ücreti artırdığımız zaman reel ücretler de yeniden ayarlanıyor. Dolayısıyla ortalamayı yukarıya doğru taşıyan bir asgari ücret politikasını izlediğimizi belirtmek isterim” diyerek uyguladıkları asgari ücret politikasını övdü.
Buna karşılık Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, Türkiye’de çalışanların yaklaşık 8 milyonunun asgari ücretle geçindiğini belirtti ve “Bununla övünmek mümkün değil. Asgari ücret, geçim ücreti oldu, çalışanları bu sarmaldan çıkartmak lazım” şeklinde konuştu.
Burada şu da önemli tabi, çalışma hayatının merkezine asgarti ücreti yerleştirip, tüm dipğer ücretlerin bile ona nispetle belirlenmesi gibi bir durumun önünü açıp, sonra da asgari ücretin “temel ücret” olduğu iddiasına “bilgisizlik” demek gerçekten enteresan. Avrupa’da yüzde 4-5 civarında bulunan asgari ücretin, hadi bakanın verdiği rakamı baz alalım, yüzde 37 seviyesinde olması ve bunun bir de kayıtdışı istihdamı işin içine katıldığında asgari ücretin meselenin tam da göbeğinde yer alması sonucunu doğurur ki, insanlara tam manasıyla bir “sefalet ücreti” olan bu ücreti reva görmenin de övülecek hiçbir yeri yoktur.
Bu arada asgari ücret meselesinin bir diğer tarafı olan işverenlerin açıklamalarına da bakmak gerek. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe, çekincelerini belirtiyor ve “Asgari ücret 500--600 dolar olursa rekabetçiliğimizi kaybederiz” açıklamasında bulunuyor. Bu açıklamaya tepki gösteren Türk-İş Genel Sekreteri Pevrul Kavlak, “Asgari ücretle ilgili konuşmayan sadece biziz. Herkes kendini yerini bilecek. Eğer onlar ihracat şampiyonu oldularsa işletmelerde çalışan emekçiler sayesinde olmuştur.
Asgari ücret 400-500 dolar olursa ihracat yapamayız diyorsa kendine işçi değil köle arıyor demektir” diye karşılık veriyor. Kavlak ayrıca, Türkiye’nin asgari ücret ülkesi haline geldiğini söyleyerek, “Oran yüzde 50’lerin üzerinde. Asgari ücretin artırılması kadar önemli olan konu ülkemizde asgari ücretle çalışanların sayısının düşürülmesidir” açıklamasında bulunuyor.
Kamuoyunu esir alan asgari ücret tartışması, sürekli olarak tutar üzeirnden sürdürülüyor ama çalışanların bu sefalet ücretinden kurtarılması meselesi belki çok daha öenmli bir nokta. Bu gerçekleştirildiği takdirde büyümeden ve refah artışından bahsedilebilir, yoksa nominal ücrete yapılan artışlar ve verilen enflasyon farkları birkaç ay sonra düşecek olan kötü bir makyajdan ibaret kalır.
Bu arada, emekli olup da sefalet ücreti olan asgari ücret kadar dahi ememkli aylığı alamayan insanların varlığı da kuşkusuz büyük bir zulüm ve haksızlıktır. Elin emeklileri ülkemize turist olarak gelip yarım maaşıyla bile birkaç hafta tatil yapabiliyorken, bizim insanımızın emekli olduğu halde sefalete itilmesi ve çalışmak durumunda kalması da ayrı bir çözülmesi gereken meseledir. Asgari ücrete indirgenen bir ücretler ve haklar meselesi olamaz!